Mehmet Ali Birand
 
LÜTFEN İTİŞMEYİN VE BİRLİKTE ÇALIŞIN...
 
 


LÜTFEN İTİŞMEYİN VE

BİRLİKTE ÇALIŞIN...

           

* Posta'nın dünkü manşeti Türk kamuoyunun genel duygularını yansıtıyordu. Aslında kimse Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun hemen her konuda anlaşıp, kol kola Kürt sorununu çözmelerini beklemiyor. Hepimizin beklediği, siyasi oyunları bir yana bırakmaları. Hiç değilse ortak hareket edebilecekleri bir alan yaratmaları. Ümitlerimizi arttırmaları...

===================================================================

LÜTFEN İTİŞMEYİN VE

BİRLİKTE ÇALIŞIN...

                       

Posta'nın dünkü manşetini gördünüz mü?

           

Bence, bir toplumun beklentileri bundan daha güzel anlatılamazdı.

           

Cenazedeki o bakışları, sokaklarda da görebiliyorsunuz. Nedeni de, herkesin birşeyler beklemesi. Ne olursa olsun, ümitlerin artması.

           

Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesinin bu kadar ilgi toplamasını başka türlü anlatamazsınız.

 

İnsanlarımızın ümitlerini yok olmasın istiyorlar, o kadar.

           

Ne kadar ümitlenebiliriz?

           

Bu satırları, ilk buluşmanın sonuçlarını almadan yazdım. Amacım da, liderlere kamuoyunun hissiyatı yansıtabilmek.

           

Bakalım sesimizi duyurabilecek miyiz?

           

İşin, iktidar-muhalefet çekişmesi yanını bir kenara bırakırsak, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun bir “Yol haritası” üstünde anlaşamaması için hiçbir neden yok. Temelde, her ikisinin de bakışı hemen hemen aynı yönde.

           

Erdoğan da, Kılıçdaroğlu da Kürt sorununu çözmek istiyorlar. PKK'nın arzuladığı gibi, onların kontrolüne bırakılacak bir bölge oluşturulmasına, yani “Özerk Kürdistan” kurulmasına karşılar.

           

Bu kadarı dahi, iki partinin birlikte hareket etmesı ümitlerini arttırır.

           

Hem CHP'ye prestij getirir hem de Ak Parti'nin tarihe geçmesinin kapılarını açar.

           

Bu yaklaşım, Başbakan'ın sevdiği formül (Kazan-Kazan) ile her iki tarafın da kazanmasını sağlar.

           

Her ikisinin de gidebileceği o kadar uzun mesafe var ki, saymakla bitmez.

           

Yeter ki birkaç noktada anlaşsınlar. Siyasi oyunları bir yana bıraksınlar.

           

İşte kamuoyunun istediği bu... Bizleri ümitsizliğe itmemeleri... Hiç değilse bir nokta, ortak çalışma zemini bulmaları.

 

 

GEL DE HAYRAN KALMA…

           

İngiltere Kraliçesi Elizabeth II, 86 yaşında, İngiliz Sarayı’nın tahtındaki 60. yılını kutluyor.

           

Eğer yanılmıyorsam, dünya üzerinde monarşi geleneklerine hala sadık kalan ve bunları büyük bir duyarlıkla koruyan tek ülke İngiltere’dir.

           

İngilizlere hayran olmamak elden gelmez.

           

Düşünün, yüzyıllar boyunca bir avuç insanla dünyayı yönetmişler, sonra değişen koşullar karşısında eski topraklarını kaybetmişler, ardından 1. ve 2. dünya savaşlarında perişan olmuş, ancak yine de dimdik kalmışlar.

           

Kolonilerini bırakırken, koşulları iyi değerlendirip, direnmemişler. Savaşmamışlar, kan dökmeden bağımsızlıklarını vermişler. Daha da önemlisi, herşeyi kaybettikten sonra ağlamamışlar. “Bizi sırtımızdan bıçakladılar” diye kimselere düşmanlık duymamışlar.

           

2. Dünya Savaşı’nda fakirleşmelerine rağmen, yine de ayağa kalkmışlar. Bugün de hala nereye giderseniz gidin, hangi uluslararası komite veya örgütün başına bakarsanız bakın, karşınızda bir İngiliz bulursunuz. İngilizler bugün hala, perde arkasında, dünyayı yönetirler. Amerika’nın kaba gücünü dahi yönlendirebilecek bir gizli ikna yeteneğine sahiplerdir.

           

Bu olağanüstü toplumun başında 60 yıldır Kraliçe Elizabeth oturuyor.

           

İngilizleri İngiliz yapan tüm geleneklerin sembolü olan ve 60 yıldır bu işi başarıyla götüren bir Kraliçe... En kötü günlerinde, en skandallı dönemlerinde toplumun önüne çıkmasını bilen, yaklaşımıyla “Merak etmeyin ben buradayım” mesajı veren bir Kraliçe…

           

Yakından gördüğünüzde ise, minyon küçük bir insanla karşılaşıyorsunuz. Yumuşak bir sesle konuşan, elinizi hafifçe sıkan bir Kraliçe. 2008  yılındaki Ankara ziyaretinde karşılaşmış ve elini sıkmıştım. Zaten bu kadarı dahi yetiyor. Karşınızda bir tarih abidesini görüyorsunuz.

           

İşte o yemekte, yanıma düşen ve bir “Kraliyet sarayı uzmanı” olan gazeteci Kraliçe’yi şöyle anlatmıştı:

           

“…Elizabeth II olmasaydı, Kraliyet Sarayı çoktan prestijini kaybetmiş ve İngiliz toplumunun gözünde silinmişti. Kraliçe tutumuyla geleneği sürdürdü. Hem çağın koşullarına ayak uydurdu, hem de bunları ödün vermeden yapıyormuş izlenimini korudu… Siz onun bu haline bakmayın, son derece esprili bir yapısı vardır. Kahkahalar da atar, inanılmaz şakalar da yapar… En büyük avantajı da etrafına en kaliteli danışmanları seçmesidir…”

           

Biraz ilerimde yemek yiyen o minyon kadına baktım ve kalitesine gıpta ettim.

 

 

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.

 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- Hadi bir defa başladık...
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…