Kılıçdaroğlu’ nun CHP’ye getirdiği en önemli değişim, Kürt Sorunu konusunda partinin yaklaşımını yenileştirmesi oldu.
Kürt Sorunu’nda attığı adımların ayrıntılarına girmek istemiyorum. Daha çok yeni açıklanıyor ve ayrıntıları tamanlamıyla ortaya çıkmadı. Yeterlidir, değildir, Kürtleri tatmin eder veya etmez. İşin bu tarafını şimdilik bir kenarda tutalım. Benim dikkatlerinizi çekmek istediğim unsur, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin bu konudaki genel söylemini ve yaklaşımını büyük oranda değiştirdiğidir. Aslında CHP Kürt Sorununa ilk defa sahip çıkan partiydi,ancak son yıllarda öylesine bir ulusalcı söylem benimsedi, bir sosyal demokrat partiye yakışmayacak öylesine katı milliyetçi bir yaklaşımla ortaya çıktı ki, sonunda bayrağı Ak Parti’ye kaptırdı.
Seçim öncesine kadar, bence Erdoğan, şimdiye kadar hiçbir liderin göstermediği cesareti
gösterdi ve Kürt Açılımı ile ümitleri arttırdı. Böylesine kan dökülmesine neden olan bir sorunu çözebilecek tek liderdi.
EN CESURU ERDOĞAN İDİ, ANCAK ŞİMDİ DEĞİŞTİ ...
Seçimler yaklaştıkça Başbakan’ın söylemi değişti.
MHP’ den oy kaydırmak, hatta bu sayede Bahçeli’nin baraj altında kalmasını sağlamak mı istedi, anlaşılamadı.
Yoksa, CHP’nin aynı konudaki atılımları karşısında savunmaya mı geçti?
BDP’yi öylesine hedef tahtasına çiviledi, öylesine hırpalamaya başladı ki, kafalardaki soru işaretleri arttı. Başbakan’ın sertleşmesi için nedenler vardı, ancak böylesine ağır bir kampanya yürütmesi, çoğumuzun seçim sonrasıyla ilgili ümitlerinin kırılmasına yol açtı.
Bir partiyi, özellikle de BDP’yi, bu kadar dövdükten bir hafta sonra elini uzatıp “Hadi olanları unutalım veuzlaşalım” diyebilecek mi? Böylesine bir U dönüşü yapabilecek mi?
CHP, ÇÖZÜM KONUSUNDA ÜMİTLERİ YÜKSELTİYOR...
Öcalan ve BDP ısrarla, Kürt Sorunu’nun nereye gideceğinin, 15 Haziran tarihinde belli olacağını söylüyorlar.
Ya yeni bir görüşme ve uzlaşı arama süreci başlayacak ya da PKK etrafı yakıp yıkacak. Aslında, bu mesajınaltında bir gözdağı veya şantaj yatıyor tabii, ancak bu noktaya da hep birlikte geldik.
Böyle bir manzara karşısında, Başbakan’ın sert söylemi ümitleri kırıyor olsa dahi, Kılıçdaroğlu’nun genelyaklaşımı, ümitleri arttırıyor.
Ben herşeye rağmen, Erdoğan’ın seçimler sonrasında değişeceğini ve adını tarihe geçirebilecek böylesine tarihi bir çözüm fırsatına sırt dönmeyeceğine inanıyorum.
Ak Parti ile CHP’nin birlikte atacakları adımlar da, bu ülkenin önünü açacaktır. İşte o zaman, her iki liderinheykelini dikeriz .
* * *
BU FUTBOL İSE, BİZ BAŞKA BİRŞEY OYNUYORUZ...
Ben de sizin gibi, Barcelona-Manchester United maçını seyreden 330 milyon kişiden biriydim. Belki tek farkım,maçı Wembley’de izlemek oldu.
Stad yenilenmiş ve kapasitesi 90 bine çıkarılmış.
İçinde pubları, restoranları ve eğlence salonlarıyla, sadece maç izlenecek bir mabed değil, öğleden sonraakşama kadar neşeyle zaman geçirebileceğiniz bir merkez yapmışlar. Milyar dolara çıkmış, ancak değmiş.
İçeri girdiğiniz andan itibaren, inanılmaz bir manzara, müthiş bir ambians sizi sarmalıyor. Hayatımın en ilginçakşamını yaşadım dersem abartmış olmam.
En pahalı yeri, kişi başına 7500 dolarlık özel localar.
Siz artık gerisini düşünün.
İSTANBUL, FİNAL MODASINA UYDU VE LONDRA’YI DOLDURDU
İstanbul’un en kalburüstü isimleri oradaydı.
Artık finallere gelmek çok moda!
Üç günlük Londra haftasonu “maç tatilinde” sık sık karşılaştık. Nerede dersiniz? Tabii ki, Harrods veya HarveyNichols gibi alış veriş merkezlerinde (!) bol bol hasret giderdik.
Ben maç konusunda, ne Ergun Özen kadar teknik açıdan iddialı, ne Hasan Cemal kadar futbol analizcisi, nede Ertuğrul Özkök kadar
sosyolojik gözlemciyim. Ancak gördüğüm kadarıyla, Barcelona kelimenin tekanlamıyla, Mancester United’ı parçaladı. 90 dakika sonunda kendi kendime “Bunların oynadığı futbol ise, bizbaşka birşey oynuyoruz...” dedim.
Eminim sizler de aynı tepkiyi göstermişsinizdir.
Unutulmayacak, müthiş bir gösteriydi.