Bugüne kadar laik medyanın geçmiş darbelerdeki rolünü, verdiği desteği yazdım. Bizim mahalleyi tartıştım.Hatalarımızı saydım.
Bugün, bizler egemen güç olarak etrafta dolaştığımız dönemlerde ezilen, akreditasyon verilmeyip haberkaynakları kısılan ve açıkçası, çeken, “Öbür Türkiye’nin mahallesine değinmek”, “İktidarı destekleyen medyadan” söz etmek istiyorum.
Bugün onlar çoğunlukta ve egemen durumdalar. Dikkat ediyorum geçmişin acıları ve kuşkuları da henüzsönmüş değil. Bizler zamanında nasıl sorgusuz sualsiz askeri destekledikse, onlar da bugün iktidarı sorgusuzsualsiz destekliyorlar. Bizim yaptığımız hataların bugün karşı mahallede tekrarlandığını görüyorum. Aynılinçler, aynı ön yargılar ve abartılı manşetler. Daha çok ideolojik bir gazetecilik yaklaşımının örneklerisergileniyor. Oysa 8 yıldır iktidar olan, tüm engelleri aşıp yerini sağlamlaştırmış bir Recep Tayyip Erdoğan’ınartık bu tip yaklaşımlara ihtiyacı olmaması gerek.
Benim asıl korkum, 12 Haziran sonrası karşı karşıya kalacağımız manzara. Son derece güçlü bir AKP iktidarı -zaten merkez medya teslim oldu- tek bir çatlak ses duymak istemeyecektir. Yetmedi, kendinden yana olanmedyanın daha da destek vermesini isteyecek, manşetlerde kullandığı kelimelerden resimlere kadar herşeyekarışmaya kalkacaktır.
Bu, kaçınılmazdır.
Özetle, gelin hep birlikte bir “orta yol “ bulalım.
Ne körü körüne yıkıcı abartılı muhalefet yapalım, ne de Başbakan’a şirin görünmek için çaba harcayalım.
Unutmayalım ki, başbakanlar, Genelkurmay başkanları gelip gidiyorlar, ancak medya kalıyor.
Hiç değilse biraz da olsa ortak etik değerlere yeniden sahip çıkalım. Sonradan da dizimizi dövmeyelim.
* * *
GÜL’Ü ALKIŞLIYORLAR , ANCAK DEDİĞİNİ YAPMIYORLAR...
Başkan Obama’nın Orta Doğu ve İsrail konusundaki son konuşmasının yankıları hala devam ediyor. Washington ilk defa, bölgedeki gelişmeler ve İsrail’in artık şımarıklığın da ötesine geçen politikaları hakkında öylesine doğru saptamalar
yaptı ve tabuları yıkmaya başladı ki, kendi kendime “Bu noktaya gelene kadar neden bu kadar beklediniz?” diye sordum.
Sonra arşivimi açtım ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2003 yılında, Tahran’daki İslam Konferansı Dışişleri Bakanları toplantısından başlayıp, Endonezya’daki konuşmasına ve çeşitli Orta Doğu gazetelerine verdiği demeçlere göz attım.
Gül, sürekli şekilde uyarmış.
Hem bölge ülkelerini yönetenlerin, hem de İsrail’ in dikkatini çekmiş.
Özetleyerek, birkaç örnek vermek isterim:
- Yönettiğiniz halkların beklentilerini karşılayamıyorsunuz. İnsanlar artık temel hak ve özgürlükleri özlüyorlar.İleriyi göremeyen rejimler, köktendinci guruplardan korkup, kendi statükolarını sürdürüyor ve hiçbir reforma gitmiyorlar. O zaman da, hem popüler iç tepkilerle karşı karşıya kalıyorlar, hem de dışardan müdahale edenlere imkan sağlıyorlar.
- İslam ile demokrasinin bir arada yaşayamayacağını ileri sürenler, artık yanıldıklarını görmeli ve kabullenmelilerdir.
- İsrail, günlük kısır politikalarla yaşamını sürdüremez. Bölge her açıdan değişiyor. Bu yaklaşımıyla hem kendini, hem de bölgeyi yıpratıyor. Demokratikleşen bir Orta Doğu’da, artık Filistin sorunu bu şekilde devam edemez. İsrail, kendinden nefret edenlerle çevrili şekilde yaşayamaz.
- İsrail’ in de yaşamaya hakkı vardır ve bu hakkı mutlaka elde etmelidir.
MESAJLAR NETTİ, ANCAK BİR KULAKTAN GİRDİ, ÖBÜRÜNDEN ÇIKTI.
Bu uyarıları, özellikle şimdi okuyup, bölgedeki demokrasi ayaklanmalarına da bakınca, “Demek ki, konuşmaları alkışlamışlar, ancak hiçbiri üzerinde düşünmemiş. Bir kulaklarından girmiş, öbüründen çıkmış ...” diyorsunuz.
Aksi olsa, bu noktalara gelmeden adım atmaya başlarlardı.
Obama’nın yıktığı en önemli tabu, tabii ki İsrail.
Şimdiye kadar hiçbir ABD Cumhurbaşkanı, İsrail’ e dönüp, böylesine kesin şekilde “1967 sınırlarına çekileceksiniz” dememişti. İsrail şimdi kara kara düşünmeli...
Şimdiye kadar hiçbir ABD Cumhurbaşkanı, Orta Doğu’daki diktatörlere dönüp “Demokrasi hareketlerini destekleyeceğiz...” dememişti. Araplarda da şimdi, panik başladı tabii...
Gül’ü sadece alkışlamak yerine, biraz da kulak verselerdi, bugünkü güç durumlara düşmeyebilirlerdi...