YSK’nın kararı tam da beklendiği gibi ülkenin en önemli sorununu ateşledi. Sokaklar elev topuna döndü. AncakTürkiye tüm kurumlarıyla süreci yönetmeyi bildi ve BDP’ye sahip çıktı. Kürt sorununda uçurumun eşiğindendönüldü. Türkiye’nin bu en kritik dönemecinde şimdi sıra BDP’de...
Kim ne derse desin, YSK iliklerimize işlemiş o “derin devlet” refleksiyle hareket etti ve aldığı “siyasi” kararla,bilerek ya da bilmeyerek, Gündeydoğu sokaklarına benzin döktü.
Allahtan kararın sonrasındaki süreçte sağduyu galebe çaldı...
Türkiye adeta bir konsensüsle Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, medyası ve siyasetin büyük bir bölümüyleBDP’ye sahip çıktı.
YSK kararı bazı çevrelerde AK Parti’nin seçim manevrası olarak değerlendirilse dahi AK Parti bu sağduyulu yaklaşımın mimarlarından biri oldu, biraz utangaç bir tavırla da olsa BDP’ye destek vermekten çekinmedi.
TÜRKİYE ARTIK ÇÖZÜME DAHA YAKIN
Şimdi herkes kendini çözüme biraz daha yakın hissedebilir.
Zira bu sağduyu ortamı gösteriyor ki Türkiye artık sorunu siyaset dışında çözmeye çalışarak ödenecek bedelleri göze almak istemiyor.
Neredeyse tüm kurumlarıyla harekete geçiyor, Kürtleri siyasetin dışına itecek, çözümü baltalayabilecekuygulamalara, kararlara tepki gösteriyor.
Bu tavır, son birkaç gündür yaşanan olayların sıcağında çok iyi anlaşılamasa da devletin soruna bakışıyla ilgili aslında çok daha önemli ve büyük bir değişime işaret ediyor.
Artık devletin “kafa”sının değiştiğini, Kürt sorununa başka gözlüklerle bakıldığını gösteriyor.
ŞİMDİ SIRA BDP’DE...
Burada en büyük görev yine Kürtlere, BDP’ye düşüyor.
Zira şu son olay gösterdi ki Kürt sorununun çözümünde ok artık yaydan çıktı.
Yani “Açılım” ile başlayan süreç artık “seçim manevralarına”, “siyaset oyunlarına”, eskiden kalma “derin devletreflekslerine” kurban gitmeyecek.
Türkiye sürecin işlemesinin önündeki her engele tepki gösterecek. Siyaset kurumu da bu tepkiyi görmezdengelemeyecek.
Ancaaak, BDP Türkiye’deki bu konsensüsü “zorunluluk yüzünden”, “dayatma sonucu” oluşmuş gibi görmemeli.
Çözüm için yapıcı davranmalı, arayışı bırakmamalı.
“Savaş”, “intikam” diye bağıran kendi genç kuşağını yatıştırmak için söylemini ve tavrını sert tutsa dahi, tıpkı kendilerinin öne sürdüğü “onurlu teslimiyet”, “onurlu silah bırakma” gibi kavramlar üzerinden düşünüp, tartıp“teslimiyet” ya da “taviz” söyleminden kurtulup Türkiye kamuoyunu “incitmekten” özellikle kaçınmalı.
BDP’li vekiller şimdiye kadar “en çok kendi halklarının zararlı çıktığı”, “savaş” söyleminden özellikle geri durmalı.
DEMİRTAŞ, SAĞDUYULU DAVRANDI
BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı Gül’ün davetine verdiği yanıt bu konuda sağduyulu oluncağınınişaretlerini taşıyor.
Demirtaş, Bismil’deki olaylar nedeniyle bölgede olmak zorunda olduğunu, bu yüzden davete icabetedemeyeceğini söylerken davet almaktan “ne kadar mutlu” olduğunu ve “Cumhurbaşkanı ile her zamangörüşebileceğini” söyleyip gönül alıyor. İki tarafı da idare ediyor.
Bu, aslında BDP’nin de ne kadar sert açıklamalar yapsalar da ipleri “sonuna kadar germekten” kaçınacağının işareti.
Bu noktada yapılacak son bir şey kalıyor.
BDP İNADINA SEÇİME GİRMELİ
YSK’nın bazı adayların “hak yoksunluğumuz yok” şeklinde mahkemelerden aldıkları belgeler üzerinden yaptığı görüşmeler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın BDP seçimi boykot etmemeli. Unutmamaları gerekir ki, TBMM’debulundukları sürece davalarını demokrasi şemsiyesi altında savunabiliyorlar. Uluslararası inandırıcılıkları vemeşruiyetleri artıyor. Aksi halde, sadece ateş topuna dönmüş sokaklarda verdikleri demeçlerle yetinmekzorunda kalacaklar ki bu, davalarını tamamen güvenlik boyutuna oturtacak. Bu da, sorunu çözmek istemeyenve savaşın sürmesini arzulayanları çok memnun edecek. Tam da bunların azaldığını, Türkiye’nin BDP’ye sahip çıktığını görüyorken bundan vaz geçmeyelim.
Gelin, bu saçmalığı hep birlikte çözelim...
Aksi halde hepimizi çok kötü günler bekliyor.
*
YSK, TÜRKİYE’YE FRANSIZ KALDI...
Lütfen şu halimize bakar mısınız?
Hiçbir kavga çıkarmadan çözülebilecek olan bir sorun ne hallere geldi.
Eminim sizler de, “Bu kadar çabuk çözülebilirmiş de, neden bu noktalara getirdiniz, neden böyle bir krizyarattınız?” diye soruyorsunuzdur.
YSK Başkanı Ali Em ciddi ve bilgili bir isimdir. YSK üyeleri de bağımsız çalışan kişilerdir.
Peki, bu kararı alırken, sonuçlarını hiç mi düşünmediler?
Dört gündür sokaklar ateştopu gibi, siyaset ayakta, ülke birbirine giriyor.
Lütfen şimdi çıkıp “Ne yapalım, biz yasaları uygularınız” demeyin. Bakın, yasalar nasıl yorumlanıyormuş... Mahkemelerin kararlarını bile değiştirebiliyorlarmış... Mahkemelerden “belge” getirmeye de gerek yokmuş...
Yüksek Seçim Kurulu, çok bürokratik davrandı, açıkçası Türkiye’ye “Fransız kaldı”. Daha da kötüsü, katı birbürokratik anlayış ve devletçi bakışla hareket etti.
Buna hiç hakları yoktu.
Türkiye’nin karışabileceğini, seçimlerin BDP’siz çok leke alabileceğini hiç düşünmediler.
Belki, “bizim görevimiz siyaset değil” diye kendilerini savunabilirler. Ancak, siyaset yapmalarına gerek yoktu.Yasaları daha dikkatli yorumlasalar, 2005’de çıkan yeni yasayla BDP’lilerin önlerindeki engellerin kalktığısonucuna varabilirler ve hepimizi bu eziyetten kurtarabilirlerdi.
YSK’nın bu hoyratlığının bir tek yararı oldu. O da, medyası, siyaseti, Cumhurbaşkanlığı ile Türkiye’nin BDP’yesahip çıkmasına yol açtı... Kürtler, kendilerinin yanlız olmadığını gördüler. Çözümün sokakta değil, siyasettebulunmasının mesajı çıktı.
Ne yapalım, hiç yoktan iyidir.