Mehmet Ali Birand
 
Durum giderek derinleşiyor…
 
 

Son haftalarda ilginç bir  hava oluşmaya başlamıştı. Ergenekon soruşturmasını öylesine sert eleştirilerle karşılamıştık ki,  sanki hem iktidar hem de yargı “bazı aşırılıkları, bazı eleştirileri yatıştırabilmek için” bir ince ayar yapma kararı vermişlerdi.

Savcılığın yetersiz kaldığı ve ek iddianame yetiştiremediğinden dolayı, belirsizliklerin arttığının üzerinde duruluyordu.

Genelkurmay Başkanının, Başbakan ile görüşmesinden sonra bazı komutanların serbest  bırakılması dikkatleri çekmiş ve bu işin yavaşlama sürecine gireceği yorumu yapılmıştı.  İnce ayarın devreye gireceği ileri sürülmüştü.

Tam  aksi gerçekleşti.

11 inci gözaltı  dalgası, çok kişiyi şaşırttı. Özellikle gözaltına alınan isimler, Ergenekon soruşturmasının daha da derinleşeceğinin işareti oldu.

Şimdi biran için duralım ve bu gelişmeyi değerlendirmeye çalışalım.

Savcılar dikkatli insanlardır.

Hele savcı Öz, bugüne kadar aldığı eleştirilerden sonra, şimdi yeni bir dalgaya karar verip düğmeye bastıysa, bunun altında mutlaka birşeyler  olması, elinde yeterli ve inandırıcı veriler bulunması gerekir. Böylesine yeni bir dalga başka türlü göze alınamaz.

Bütün iddialara ve genel kanıya rağmen, ben bu gözaltı kampanyasındaki isimlerin iktidarın direktifleriyle gerçekleştiğine inanamıyorum, inanmak istemiyorum. Böyle bir şey suçtur e uzun süre saklanamaz. Önünde sonunda duyulur ve siyasi otoriteye çok pahalıya mal olur. İktidar, açıklamalarıyla, dolaylı ve gizli temaslarla yönlendirme yapabilir, ancak o kadar. Eğer gerçekten bunun dışına çıkılıyorsa, bunun risklerine de katlanmalı.

Savcılar geleceklerine önem verirler. Kendilerini siyasi iktidarlar uğruna kolay kolay feda etmezler.

Ben, bu saptamalardan hareket ederek gözaltıların sürdürülmesi karşısında, “demek ki savcılar ek iddianameyi tamamlamak üzereler ve ellerindeki delilleri yeterli görüyorlar” sonucuna varıyorum. İddianameyi beklemeyi tercih ediyorum.

Sonuçta, bu dava kamuoyu vicdanını tatmin edecek bir noktaya gelirse, Ergenekon davası bir demokrasi kazancı sayılır. Aksi halde büyük bir kayıpla  karşı karşıya kalırız.

Hamas, Türkiye'nin en değerli kartı oldu

Tamı tamına 45 yıldır Türkiye'nin dış politikasını izlerim. Aslında, Ankara'nın genel yaklaşımı diye pek birşey yoktu. NATO içinde olsun, Birleşmiş Milletlerde olsun, Türk temsilciler göz ucuyla Amerikan delegesine bakarlar ve ona göre oy verirlerdi. Hiç yorulmaya,  yeni politikalar için çalışmaya gerek kalmazdı.

Balkanlar ve Kafkaslar zaten ABD ile Rusya arasında bölünmüş, nüfuz sahalarına göre ayrışılmıştı. Türkiye'de yine ittifak çizgilerine göre oy kullanır veya tutum alırdı.   

Orta Doğu'daki anlaşmazlıklar konusunda ise, Türkiye'nin tutumu daha garipti.      

Ne kokar, ne bulaşırdı.           

Araplara sırt dönülmüş, ilgisiz bir yaklaşım izlenirdi.        

Bir olay patladığında, Türkiye durumu izler ve Ankaradan ağdalı bir dille yazılmış “ Taraflara sağduyu telkin edilmesi çağırısında” bulunan, ne dediği,ne anlama geldiği pekte anlaşılamayan bir bildiri yayınlardı. Katiyyen topa girilmez ve genelde çekimser kalınırdı. Ne kokar,ne bulaşılırdı. Sadece Kıbrıs veya ege konularına ilgi duyulurdu, o kadar.           

Türkiye son yıllarda çok temel bir değişimden geçiyor.           

Artık eskisi gibi bir yaklaşım yok.           

Tam aksine ,hem kokar hem de bulaşır bir duruş ile karşı karşıyayız. Bölgenin en büyük ülkelerinden biri olarak artık kollarını sıvıyor ve risk alma pahasına, çeşitli çatışma alanlarına müdahele ediyor.           

Kolaylaştırıcı bir rol oynuyor. Son derece aktif davranıyor. İlginç olan, Sarkozy modelinde olduğu gibi, pırıltı ve şan şöhret değil de, perde arkasında, ön plana çıkmadan, rol çalmadan bir politik yaklaşım görüyoruz.         

Başbakan zaman ayırıyor, gerektiğinde saatlerce telefon trafiği yapıyor. Olmadı, dış gezilere çıkıp sorunların çözümüne katkıda bulunmaya çalışıyor. Bu yeni yaklaşımın en önde görünen ismi de, Ahmet Davutoğlu. Başbakan'ın güvendiği, dışişlerinin de artık kabullendiği, Akp'nin dış politika mimarı. Son derece de başarılı.

Türkiye, bölgede artık dinlenen ve gözlenen bir ülke        

Kim ne derse desin ve ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, Akp bu açıdan göz dolduran bir yaklaşım içinde. Belki biz küçümsüyoruz, ancak bugün Türkiye, Orta Doğu'da olsun, Kafkaslar da ve Balkanlar da olsun , hemen hemen her olayda, küçük veya büyük roller üstlenir olmuştur.        

Lübnan, Filistin, Gürcistan, Afganistan...Nereye baksanız, Türkiyenin bir izine rastlanıyor. Hiçbir şey yapmayan, suya sabuna dokunmayan ülkeler risk almazlar ve ellerini de yakmazlar.. Türkiye belki bazı riskler alıyor, ancak  dikkatleri de çekiyor.            

Gazze'deki ateş kes çalışmalarında, kapalı kapılar ardında yine epey etkiliydi.            

İlginçtir, şu sıralarda Türkiye'nin en değerli pazarlık kartı da Hamas.           

Başbakan boş yere Hamas'ı savunmuyor. Bu yaklaşım ona, hem başka ülkelerde olmayan bir kart veriyor. Ayrıca Türkiye, Hamas'ın haklılığına da inanıyor. Seçimle başa gelmiş bir siyasi hareketin izole edilmesinin, köşeye sıkıştırılıp dövülmesinin sadece daha büyük sorunlar yaratacağına dikkat çekiyor.    

Türkiye'nin diğer önemli bir kartı da, sözünde durması ve tribünlere oynamaması. İlişki kurduğu ülkelere güven vermesi. Sırf medya dikkatini çekmek için konuşmaması, ön plana fırlamaması Ankara'nın en çok beğenilen yaklaşımları arasında sayılıyor.           

Eskiden Türkiye'nin adından söz edilmezdi. Zira ortalarda yoktu. İlk defa  Uluslararası basında Türkiye'nin varlığı ve katkıları anlatılıyor. Belki gerektiği kadar veya yaptığı katkılara orantılı şekilde gerçekleşmiyor, ancak satır aralarını okumasını bilen uzmanların dikkatlerinden kaçmıyor.           

Tahmin edebileceğiniz gibi,  Hamas kartıyla ortaya çıkılması, Orta Doğu ülkelerinde turlar atılması ve İsrail aleyhtarı sert söylem, birçok çevrede Türkiye'nin yön değiştirmeye başladığının işareti olarak alınıyor.           

Acaba doğru bir saptama mı ?           

Ahmet Davutoğlu bu konuda çok kesin konuşuyor. “Bölge sorunlarıyla ilgilenmek, yön değiştirmek sayılabilir mi? Yanıbaşımızda yangın varken, sırtımızı dönebilir miyiz? Türkiye'nin önceliği yine Avrupa Birliğidir, yine Amerika ile ilişkilerdir. Üstelik, bu aktif politika Türkiye'yi Avrupaya, Amerikaya da daha çok yakınlaştırır.” diyor.      

Bence son derece haklı.

 

                                                                                                        23 Ocak 2009 POSTA



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- Hadi bir defa başladık...
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…