Mehmet Ali Birand
 
Bıktık artık, bırakın istedikleri gibi giyinsinler…
 
 

Bıktık artık, bırakın istedikleri gibi giyinsinler…

Türkiye’nin büyük bölümü, Üniversitelerdeki türban tartışmasından artık bıktı. Hepimiz yorulduk... Siyasetçilerimiz ise, artık açıkça anlaşılıyor, bu tartışmalardan besleniyorlar. Türban üstünden kavga edebiliyorlar, nemalanıyorlar. Sürekli tartışıyoruz, bu arada da gençlerimizin bir kesimi hırpalanıyor, diğer bir kesimi de devlete intikam hisleriyle doluyor. Yetti artık. Bırakın Üniversitelilerin yakasını, istedikleri gibi giyinsinler...

Ben bıktım artık.

 

Türban veya Başörtüsü, ne derseniz deyin, ancak bu toplum da yoruldu.

 

Yine dönüp dolaşıp, Üniversitelerde türban’ın serbest bırakılıp bırakılmamasını tartışmaya başladık.

 

Yetti...Açıkçası yetti.

 

Üniversite yaşına gelmiş olan bir gencin nasıl giyineceğine artık Devlet karar vermemeli. Bu, çok aşağılayıcı bir yaklaşımdır. O genç kıza “Hayır, sen başını kapatamazsın”dediğiniz zaman, Devletten nefret eden bir insan yetiştirdiğimizi anlayamıyoruz. O gencecik kızı ya eğitimsizliğe, cahil kalmaya itiyoruz veya takiyye yapıp, peruk takarak, şapka giyerek kendini saklamaya zorluyoruz.

 

Yıllardan beri aynı kavga. Olayın temelinde de, Türkiye Cumhuriyetinin 80 yıllık laik-dinci kavgası yatıyor.

 

Türban, Erbakan’ın 1970’lerde ideolojik bir simge haline dönüştürüp üniversitelere yolladığı bir zehirli bir hediyedir. İdeolojik bir simgedir.

 

Aynı türban sorunu, kolaylıkla çözülebilecekken, 1970-80’lerdeki gerginlikler nedeniyle sertleşti. 12 eylül askerlerinin bağnazlığı nedeniyle giderek kangrenleşti ve bu günlere kadar taşıdığımız bir ayıp durumuna girdi.

 

Yıllar boyunca da, siyasetçilerimize kavga imkanı hazırlayan, oy potansiyeli yaratan, sırf bundan dolayı da sanki hiçbirinin çözmek istemediği izlenimi yaratan  ayıplı bir konudur.

 

Ancak, artık  eskiyi geride bırakalım. Dünya değişti, Türkiye değişti.

 

O defteri kapatalım ve ileriye bakalım.

 

2010 yılındayız.

Hala, bundan 30 yıl önceki gerekçelerle birbirimizi ikna etmeye veya gözünü oymaya çalışmayalım.

 

Türkiye, bugün artık farklı bir Türkiye...

 

Efendim, bugün üniversitede izin verilirse, yarın devlet müesselerine de sıçrar”demek yerine, günün koşullarına uyalım.

 

Herşeyden önce gençlerimizi, bu baskıdan kurtulalım.

 

Oyun oynamaktan, bir bölüm üniversitelerde göz yumulurken, diğer bir bölümünde yasaklamak komikliğinden vaz geçelim.

 

YÖK’ün yaptığı gibi, arka kapıdan giriş gösteren yapay çözümlerden de vaz geçelim. Bunun siyasetle çözüleceğini bilelim ve siyasetçilerimiz de, türban oyunu oynamaktan vazgeçsinler.

 

Gençlerimiz de,  hizmet vermeye dönük branşta okuyor olsa dahi, ilerde hizmet vereceklerse türban taşıyamayacaklarını bilmeli ve kabul etmelilerdir.

 

Yani, başörtüsünün resmi dairelere, yargıya, tıp gibi hizmet veren alanlara giremeyeceğini herkes bilmeli.

 

Genç kızlarımız da, kendilerini buna hazırlamalılardır.

 

Kendimizi hırpalamaktan kurtulalım.

 

Hayatı hem kendimize, hem de gençlerimize hayatı zehir etmeyelim.

BAŞBAKAN AB’Yİ AZARLIYOR, ANCAK TÜRKİYE KENDİ ÜSTÜNE DÜŞENİ YAPIYOR MU ?

 

Başbakan, sık sık Avrupa’yı eleştiriyor ve Türkiye’yi oyalamamaları gerektiğini söylüyor. Yaptığı eleştiri birçok açıdan haklı. Avrupa çifte standart uyguluyor ve Türkiye ile katılma müzakerelerinin mümkün olduğu kadar uzaması için ayak sürüyor.

           

35 müzakere başlığının 18’ i şu veya bu gerekçelerle askıya alındı.

           

Şimdiye kadar 13 başlık açıldı .

           

Kimi müzakere halinde, kimi kapatılmayı bekliyor.

           

Geriye, açılabilecek sadece 3 başlık kaldı. Yani nehir kurudu. Bu manzara, AB’nin ayıbıdır.

           

Peki, buna karşılık Türkiye üstüne düşeni yapıyor mu?

Ankara, 2010-2014 dönemi arasında tüm Teknik Uyumun gerçekleştirilmesiyle ilgili çalışmaların hızla sürdürülmesi için hükümet  kararı aldı.

 

Hatta 2010-2011 Eylem Planını da uygulamaya koydu. Birçok yasa değişikliği hazırlandı, bir bölümü meclis’ten geçirildi.

 

Bu çalışmaların amacı, AB’nin kararlarını beklemeden, Türkiye’nin kendini teknik açıdan hazırlaması. 2014’te, teknik açıdan hazır duruma gelinmesi.

 

Şu sıralarda çok önemli bir sınavdan geçilecek.

 

Önümüzde Rekabet Başlığı var.

 

Bu başlığın açılabilmesi için de, Devlet Yardımlarını yeniden düzenleyen yasanın meclis’ten geçmesi gerekiyor. Tahmin edebileceğiniz gibi , çok çıkara çomak sokulacak. Tüyler diken diken. Eğer bu yasa geçmezse, başlık açılamayacak.

 

Geriye, Sosyal Politika ve İstihdam kalıyor.

 

O alandaki tepki, İşveren’lerden ve Sendika’lardan kaynaklanıyor.

 

İşveren yeni harcama kapısı açılsın istemiyor, sendikalar da güçlerini kaybedecekleri için direniyorlar.

 

Eğer Türkiye, bu üç başlıkta dik durur ve sözünü tutarsa , Başbakan’ın AB’yi suçlamasının inandırıcılığı, haklılığı artacak.

 

Aksi halde, AB de bize dönüp “Önce siz üstünüze düşeni yapın, sonra bizi suçlayın”diyebilecek.




Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…