Mehmet Ali Birand
 
Hem “kollayın” diyoruz sonra da kızıyoruz…
 
 

 Onlar da bu görevi ciddiye alıp, iki darbe ve üç dolaylı müdahele ile ülkeye “ince ayar” yaptılar. Şimdi de, “neden bu işlere karışıyorsunuz” diye kızıyoruz. Artık karar verelim. Ya subaylarımızı farklı eğitelim veya görev tanımını değiştirelim.


Benim en sevdiğim kitaplarımdan biri “Emret Komutanım” idi. Bir Türk subayının hangi kesimden geldiğini, daha da önemlisi nasıl eğitildiğini ve muvazzaflık  döneminden sonra emekliliğinde nasıl farklı bir dünya ile karşılaştığının anlatıldığı bu kitap için aylarca okullarda, kışlalarda inceleme  yapmış, söyleşilerle subay adayları ve komutanların görüşlerini almıştım.

 

TSK ilk defa, içini bir sivile açıyordu.

 

Karşımdaki kurumun disiplini, eğitimdeki  kalite ve genç subayların her birinin samimiyeti beni çok etkilemişti.

 

Nitekim, içlerinden bazıları sonradan çok yakın arkadaşım oldu. “Emret Komutanım”  bir yerde, askerin kendi kendini anlattığı, içini döktüğü  bir kitaptı.

 

Beni en çok  düşündüren yanı ise, liseden başlayarak tüm eğitim sürecinde, o genç  komutan adaylarına yüklenen sorumluluktu.

 

Subaylarımıza inanılmaz bir “ülkeyi kollama  ve koruma” bilinci yerleştiriliyor. Ancak bunu “darbe yapma bilinci”  olarak almamak gerekir. Subay  hiçbir zaman darbeci yetiştirilmiyor. Ona yüklenen vatan sevgisi ve vatanı koruma bilinci, müdaheleleri getiriyor.

 

Bu eğitimde iki yöntem izleniyor.

 

Biri, kitaplar aracılığı ile, ancak bence en etkili olanı, komutanların sürekli olarak yaptıkları konuşmalarla veriliyor.

 

HER AN BÖLÜNECEK BİR TÜRKİYE GÖRÜNÜMÜ

 

Eğitim sürecinde uzun uzun, Türkiye her an bölünebilecek bir ülke olarak gösteriliyor. Bölünme tehlikesi öylesine ağırlıklı  bir yer  tutuyor ki, dönem sonunda her subayın kafasında, dokunulsa darmadağın olacak bir Türkiye resmi oluşuyor.

 

Peki, bu ülkeyi kim bölecek?

 

Yanıt, “İç ve Dış düşmanlar”

 

Bu durumdan kurtulmanın ise, tek yolu gösteriliyor:  Atatürk ilkelerine bağlılık.

 

Bu eğitim şekli, 1950-60'lardan  itibaren NATO kaynaklı yöntemlerin uygulanmasıyla derinleştirildi. Soğuk Savaş döneminde, Komünizme karşı mücadelenin temelini bu eğitim  dili oluşturuyordu.

 

1950-70 yıllarında komutana yüklenen görev, Türkiye'yi komünizme ve  irticaya karşı korumaktı.  1980'den itibaren  komünizm  kalktı, yerine bir de bölünme tehlikesi (yani Kürtçülük) eklendi. Ancak, temel mesajlar değişmedi.

 

Dikkatleri çeken nokta, subay adaylarına yüklenen bu “Komünizm-İrtica-Bölünme”  tehlikesi korkusunun, sivil eğitimde  olmamasıdır.  Sivil eğitimde, çok daha dengeli bir Türkiye resmi çiziliyor.  Böylesine karanlık bir manzara sergilenmiyor. Dolayısıyla, asker ve sivil arasında, (yani genç bir subay ile hayata atılan bir üniversite mezunu genç arasında) ülkeye bakış açısından büyük bir fark yaratılıyor.

 

Askeri lise ve akademiyi bitirmiş olan Komutana verilen mesaj hep aynı:

 

Türkiye büyük bir karmaşa içindedir. İrticacılar ve bölücüler, iç ve dış güçlerle  işbirliği yapmaktadırlar. Bu gidişi durduracak tek güç, anayasadan yetki alan ve koruma kollama görevini yerine getirmesi gereken  TSK'dır. Bu ülkeyi Atatürk kurmuş ve koruyup kollanmasını da sana (subay) emanet etmiştir.

 

SEN BU ÜLKEYİ KURTARMAKLA SORUMLUSUN

 

Bu eğitimle yetişen subayımız,  kışlaya adım attığı andan itibaren, kendini sivillerden  daha donanımlı, daha üstün, vatanını  daha çok seven ve daha namuslu görüyor.  Atatürk kavramı içine öylesine yerleştiriliyor ki, ona toz kondurmuyor. Hele siyasetçilere hiçbir şekilde güvenmiyor. Onları, tek bir oy uğruna, kişisel çıkar sağlamak için Atatürk ilkelerini görmezden gelebilecek, vatanı da bir asker kadar sevemeyecek bir kesim olarak görüyor.

 

Bu sistemle yetişen askerimiz,. 86 yıllık Cumhuriyetimizin “koruyucu ve kollayıcısı” olarak yönetime  iki defa (27 Mayıs 1960- 12 Eylül 1980'de) direkt olarak el koydu, üç defa da (12 Mart 1970- 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2006) dolaylı şekilde müdahele etti. Özetle, kendine verilen  görevi yerine getirdi.

 

Bugün ise, giderek artan biçimde tepki gösteriyor. “Sen kendi işinle uğraş. Askerliğini yap. Siyasi iktidara karışma” diyoruz.

 

Ortada apaçık bir çelişki var.

 

Ya askerimizin eğitimine ince ayar yapalım, koruma ve kollamadan neyi kastettiğimizi net şekilde ortaya koyalım. Sınırları çizelim veya şikayet etmeyelim.

 

Bölünmek ne demektir?

 

Bunun sınırı nedir?

 

Demokrasi-İnsan Hakları nerede biter ve bölücülük nerede başlar?

 

İrtica nedir?

 

Sınırları nelerdir?

 

Artık, işin temeline inme zamanı gelmedi mi?

                                                *                                  *                                  *

 

TSK'NIN GÖREVİ

 

Türk Silahlı Kuvvetlerinin 1960'daki ilk darbesinden sonraki tüm müdahelelerinde hukuki gerekçe olarak kullandığı, İç Hizmet Yasası'nın 35 inci maddesi şöyledir:

 

“Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan  Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır”.

 

                                                                                   24.11.2009 POSTA

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…