SARKOZY’MİŞ, MERKEL’MİŞ
BOŞVER, KENDİ İŞİNE BAK...
Bu haftaki Avrupa başkentleri gezimde, son derece önemli bir konuyu araştırdım ve beklenmedik saptamalarla karşılaştım.
Eminim farkındasınızdır, Türkiye’nin AB’ye Tam Üyeliğine karşı üretilen en tehlikeli alternatif, İmtiyazlı Ortaklık formülüdür.
Buna göre, Türkiye‘ye tam üyelik (yani, alınacak tüm kararlara katılım, Parlamento ,Konsey ve Komisyonda temsil edilme) yerine, bugünkü durumuna bazı birşeyler daha eklenip İmtiyazlı Ortak statüsü vermek öneriliyor.
Bu formülün de iki destekçisi var.
Başta Fransa geliyor, daha mesafeli durmasına rağmen, ardından da Almanya geliyor.
Avrupa Başkentlerindeki turumuzda, bu iki ülkenin dışında, İmtiyazlı Ortaklık konusunun ciddi şekilde tartışıldığına rastlamadık. Ne Komisyon da, ne de Konsey’de böyle bir eğilim var.
Sarkozy ile Merkel’in sık sık tekrarladıkları bu yaklaşımın ne anlama geldiğini, ayrıntılı şekilde bilen de yok. Yani içi boş.
Berlin ‘de, Konrad Adenauer Vakfı’nın Başkanı Frank Spengler ile aynı konuyu tartıştık. “Almanya, Türkiye’nin tam üyeliğine karşı değil. Ancak ne Avrupa ne de Türkiye henüz tam üyeliğe hazır değil. Müzakereler uzun sürecek. İşte biz de, bu süreçte Türkiye’yi aramızda tutmak, kaybetmemek için İmtiyazlı Ortaklı öneriyoruz. Bu, sürecin adıdır. Müzakerelerin sonunda tam üyelik gerçekleşmezse, o zaman İmtiyazlı Ortaklık devam eder.”derken, hala içinin nasıl doldurulacağı konusunda ikna olamadım.
Fransanın İmtiyazlı Ortaklık projesi ise, Almanların ki kadar dahi dolu değil.
Spengler ile içerik açısından belki tam anlaşamadık, ancak bu konuşmalar bana önemli bir tehlikenin sinyallerini verdi.
Türkiye, İmtiyazlı Ortaklık projesinin konuşulmasından şikayet edeceğine, biran önce kolları sıvayıp, yapması gerekenleri yerine getirmelidir.
Hem şikayet etmek, hem de sorumluluklarını yerine getirmemek olmaz. Eğer Türkiye, İmtiyazlı Ortaklığı gerçekten bir tehlike olarak görüyorsa, o zaman hiç zaman kaybetmeden reformlarını gerçekleştirir. O zaman göreceksiniz, ortada ne Sarkozy kalır, ne de Merkel’in itirazları.
Eğer sadece şikayet eder ve hiçbir şey yapmaz isek, işte asıl tehlike o zaman karşımıza çıkacaktır. Müzakerelerde ilerle sağlanamadıkça, Türkiye’den hareket görülmedikçe, İmtiyazlı Ortaklığa inananların sayısı artacaktır.
Özetle, Sarkozy ve Merkel’ den şikayet etmeyi bırakalım ve kendi üstümüze düşeni yapalım. Yapamıyorsak veya yapmaya niyetimiz yoksa, o zaman masaya oturup Merkel ve Sarkozy ile pazarlık edelim.
Belki daha kazançlı çıkarız.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|