DEVLET “ANA” DEĞİL, AKSİNE
GADDAR GARDİYAN GİBİ...
Hemen hergün gazeteleri önüme açıyor, TV haberlerini izliyorum ve hergün aynı “yalan rüzgarları” ile yaşıyorum.
Herkesin, her kurumun iki yüzü var.
Biri, dışa yansıttığı bir yüz, diğeri de gerçek yüzümüz.
Biri pırıl pırıl, hoş, uygar, nazik; diğeri çirkin, kompleksli, gaddar.
T.C. Devletinin de iki yüzü var.
Propagandasını yaparken T.C. Devleti kendini şefkat dolu bir anneye benzetiyor.
Son derece sevecen.
Çocuklarını koruyup kollayan. Onların daha da büyümeleri için elinden geleni yapan. Birini diğerinden farklı görmeyen bir anne...
Birde ortada gerçekler var.
Devletin gerçek yüzü ise, ne yazık ki çok gaddar. Devleti oluşturanlar bizleriz. Devlet adına hareket eden bürokrat, karar alan siyasetçi, kararları uygulayan kolluk güçleri.
Devlet, kompleksli gardiyana benziyor. Dediği dedik, kafası kızınca sopa atan, hizmet etmesi gerekirken vatandaşı hor gören bir gardiyan gibi davranıyor.
Devlet, “hukuk” kelimesini hiç ağzından düşürmüyor. “Hukuk Devleti” tanımlamasından çok hoşlanıyor. Oysa, hukuku sadece işine geldiğinde kullanıyor.
İKİ TİPİK ÖRNEK NE DEMEK
İSTEDİĞİMİ ANLATIYOR
Çok uzaklara gitmeden, yakından tanıdığımız 1-2 örnek vereyim.
Cıngıllıoğlu’nun macerasını biliyorsunuz. Devlete güvenip kasasına Devlet tahvili dolduran ve ardından sıkıştığında “Ben mi sana güvence verdim” deyip, tahvilerinin parasını ödemeyen Devlet yüzünden batan ve Denizbank’ı kaybeden Halit Çıngıllıoğlu’ndan söz ediyorum.
Diğeri de, Mehmet Emin Karamehmet’in başından geçenler.
Bir işadamı olduğunuzu düşünün. Bir karar alıyor ve uyguluyorsunuz. Aradan yıllar geçiyor, kimse size bu konuda bir şey söylemiyor. Derken tam 9 yıl sonra birgün bir kanun çıkıyor ve yasa koyucu "ben yeni düzenlemeyi geçmişe de uygulayacağım" diyor.
Yani oyunun kuralı oyun bittikten sonra değişiyor.
Kanunların bu şekilde değiştirilebildiği bir ülkede kim geleceğe güvenle bakabilir? Gelecekte ne tür sorumluluklara maruz kalabileceğini bilmeyen birisi sosyal hayatta, iş hayatında nasıl sorumluluk alabilir?
İşte Çukurova'nın başına gelen de böyle.
Çukurova Grubu Mart 1996'da İnterbank'ı Çağlar Grubu'na satıyor. Aradan 12 yıl geçtikten sonra, TMSF dönüp Çukurova Grubu'na sen bu işlemde sahtekarlık yaptın diyor. Neden çünkü Çukurova Grubu'nun sahibi olduğu İnterbank satıştan önce Çağlar'a büyük bir kredi açıyor. TMSF'nin iddiası, Çağlar'ın bankayı satın almak için gene bankadan aldığı krediyi kullandığı. Böylece Çukurova'nın kendi bankasının içini dolaylı yoldan boşalttığı.
Ancak burada iki önemli nokta var.
Bunlardan ilki Türkiye Cumhuriyeti'nin yetkili organları İnterbank satıldığında hem kredi işleminden, hem de satış işleminden haberdar olması. Öyle ya koskoca banka gizli kapaklı satılmadı ki. Gerekli resmi izinler alınmadan bankanın satılması mümkün değil. Madem ortada bir suç vardı, neden kimse çıkıp da olaya müdahale etmedi?
İkinci önemli nokta ise satış işlemi yapıldığında Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre, banka işlemlerine ilişkin suçların zaman aşımı bir yıldı. Ancak 9 yıl sonra devlet "hayır kardeşim ben yasayı değiştiriyorum ve üstelik bu değişikliği geçmişe de uygulayacağım" diyor.
Bu değişiklik ne zaman yapılıyor? 1 Kasım 2005'de. Ancak bu da yetmiyor. Bu yasal değişiklik yapıldıktan sonra da, TMSF ağzını açmıyor. Çukurova Grubu'na 3,5 yıl boyunca bu konuda hiçbir suçlamada bulunmuyor. Çağlar'a ait İnterbank 7 Ocak 1999'da Fon'a devredilmiş. Yani Çukurova Grubu bankayı sattıktan üç yıl sonra banka devlete geçmiş. Devlet bankanın içindeki bütün işlemleri biliyor. Fakat hiçbir şey yapmıyor.
Peki TMSF ne zaman harekete geçiyor? Mayıs 2008'de.
Şimdi buradaki soru şu: Madem bu işlem suçtu o zaman neden 1999 yılında yapıldığında kimse harekete geçmedi? Diyelim ki o zaman harekete geçilmedi, hukuk anlayışına karşı bir şekilde sonradan oyunun kuralını değiştirip, zamanaşımını yıllar sonra 20 yıla çıkarıp geriye doğru yürüten yasa çıktığında niye harekete geçilmedi?
Bunun gibi sayısız örnek verebilirim.
Kimi ticaret aleminden, kimi siyasi hayattan.
İşin kötü yanı, Devletten hesap da sorulamıyor. “Hukuk Devleti” lafta kaldığı için, Devlet adına hareket edenler, istedikleri gibi hoyratça davranabiliyorlar.
Hele buna birde toplumun her zengini hırsız gibi görme alışkanlığını, zengine yönelik genel düşmanlığını da eklersek, haksızlıklar adeta “Devlettir bu, ister döver isterse sever” deyişiyle hoş görülür oluyor.
Ne yazık ki, aynı hoyratlık toplumun hemen her kesiminde görülüyor. Bugün başkalarına yapılanın, yarın kendi başlarına gelebileceğini düşünmeyenler, kimi zaman korkudan, kimi zaman kıskançlıktan Devlete alkış tutabiliyorlar. Taaki, aynı duruma kendileri düşene kadar.
Bunları gördükten sonra, ben artık “Devlet Ana” hikayelerine hiç inanmıyorum.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|