MAYINLI BİR SAHADA
YÜRÜYORUZ...
LONDRA.
Tayyip Erdoğan’ın iki günlük Londra gezisinin dış görüntüsü son derece rahattı. Başbakan, Dışişleri Bakanı Gül ve Başmüzakereci Babacan’ı da beraberinde getirmişti. Gidip dönerken uçakta uzun uzun görüşme olanağı bulduk. Kendilerinden emin, ne istediklerini bilen bir vücut dili kullandılar. Ancak, bu dış görünüşün altında yine de bir sinirlilik, bir kaygı da hissedilmiyor değildi.
Tüm ekip, 3 ekim günü başlaması planlanan Katılım Müzakerelerine kadar geçecek sürede, mayınlarla dolu bir sahadan geçmekte olunduğunun bilincindeydi. Hiç beklenmedik bir anda, hiç beklenmedik bir yerde patlayabilecek bir mayın, 3 ekim’i tehlikeye düşürebilecek. Bundan dolayı, gözle görülmeyen, ancak hissedilen bir gerginlik var. 3 ekim’e kadar günü gününe yaşanacak. Ağutos ayı Avrupa’ nın tatile girdiği dönem. Eylül’ den itibaren, mayınlar daha fazla ortaya çıkabilecek.
Bugün için, Başbakan ve en yakınları 3 ekim konusunda karamsar değiller. Hiçbir mayına çarpılmazsa, masaya oturabilineceğine inanıyorlar. Ancak, müzakerelere başlamayı da “ çantada keklik” görmüyorlar.
Hükümetin ilk önceliği, 3 ekim gününü güvenceye almak ise, ikinci önceliği, müzakerelerin nasıl yapılacağı ile ilgili yönetmeliğin - ki buna müzakere çerçevesi adı veriliyor- üye ülkeler tarafından ağırlaştırılmadan, yani AB Komisyonundan çıktığı gibi onaylanması.
Eğer yol kazasına uğranılmadan ve müzakere çerçevesi ağırlaştırılmadan, 3 ekim tarihine ulaşılırsa, devreye üçüncü önceliği girecek.
YIL SONUNA KADAR 2-3
BÖLÜM BİTİRİLMELİ
Başbakan bizimle sohbetlerinde, müzakereler başlar başlamaz ve özellikle 2006 başına kadar, mutlaka 35 bölümlük müzakerenin 2-3 bölümünün bitirilmesi için büyük çaba harcanacağını sık sık tekrarladı.
Bunun önemli ve haklı bir gerekçesi var. Zira İngiltere’nin dönem başkanlığı 2005’in sonunda bitecek ve yerini Avusturya alacak. Avusturya ise, Türkiye’nin tam üyeliğine en sert tepki gösteren üyelerin başında geliyor. Ankara nın beklentisi, Avusturya’nın dönem başkanı olur olmaz, müzakereleri, şu veya bu şekilde gerekçeler bulup yavaşlatması. Türkiye, İngiltere’nin başkanlığında ilerleme sağladıktan sonra, olası bir yavaşlamaya girilmesini tercih ediyor.
KIBRIS’ TA KENDİMİZİ
GÜVENCEYE ALMAK...
Ankara’nın duyarlı olduğu diğer bir nokta da, Kıbrıs protokolü nedeniyle ilerde bir gol yememek. Sürekli şekilde, 1995’teki Gümrük Birliği anlaşması örnek gösteriliyor. Türkiye’ nin , Çiller- Karayalçın döneminde, Gümrük Birliğine geçerken, yeterli ve etkili önlem almadığından dolayı, Kıbrıs’ın AB ile tam üyelik müzakerelerini engelleyemediği belirtiliyor.(Türkiye o dönemde de açıklama yapmış, ancak bu önlem yetersiz kalmıştı) Bundan dolayı, Ankara bu defa, hukuki pozisyonumuzu açıkça ortaya koyma konusunda son derece dikkatli.
Özetlemek gerekirse, Türkiye, 17 aralık 2004’te zor bir anlaşmaya varıldığını ve şimdi bu anlaşmada olumsuz bir değişiklik yapılması durumunda, altından kalkılamayacak bir ortam içine düşüleceğini tekrarlıyor.
Şunu da söylemeliyim, Kıbrıs veya müzakere çerçevesi tartışmaları herhangi bir kriz düzeyinde değil. Ancak, herkes serseri bir mayına basmaktan kaçındığı için, yoğurdu üflüyerek yiyor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|