YALAN SÖYLEMEYELİM,
DEMOKRAT DEĞİLİZ...
Toplumsal riyakarlıklarımız ve gerçek yüzümüz, her olayda biraz daha ortaya çıkıyor.
Ne diyorsak, kendimizi nasıl gösteriyorsak, aslında tam aksi olduğumuz anlaşılıyor.
3 Ekim yaklaştıkça, durum daha da vahimleşiyor.
Avrupa Birliği ile müzakereler, Türkiye’nin adeta turnesol kağıdı oluyor. Toplumumuzun gerçek yüzü, gerçek eğilimleri, gerçek inançları ortaya çıkıyor.
Oysa kendimizle nasıl övünürdük, değil mi?
İslam dünyasında gerçek demokrasi ile yönetilen tek ülke bizdik... İslam ile demokrasinin bir arada yaşayabileceğini dünyaya gösteriyorduk.
Teker teker, bütün bu nitelemelerin birer balon olduğu ortaya çıkıyor.
Zorla bir Ermeni konferansı yapıldı, kendimizi yere göğe koyamıyoruz. Oysa şu yaşananlara bir bakın...
Hangi demokrasiden söz ediyorsunuz?
Kendini “en demokrasi aşığı yazar” olarak gören nice gazetecimizin, şu son dönemlerde yazdıklarını okudunuz mu?
Orhan Pamuk olayı olsun, Ermeni konferansı olsun, savcıların açtıkları abuk sobuk davalar olsun, örnekler giderek artıyor.
BEYLER, SİZLER
NEREDESİNİZ?
Anlı şanlı muhalefet sözcülerinin veya iktidar politikacılarının, sırf popülerlik için ilk yaptıkları Milliyetçilik adına demokrasiyi hançerlemek oluyor.
Kendilerine hukukçu diyenlere bakıyorum... Bilim adı altında büyük sözler edenleri dinliyorum. İş demokratik söyleme, farklı görüşlere tahammül etmeye, uzlaşı kültürüne gelince hepsi dökülüyorlar.
Kim daha fazla sesini yükseltir veya kaba kuvvet kullanırsa onun sözü dinleniyor.
“Aman ben bulaşmayayım...” deyip ortadan yok oluyorsunuz. Kuzuların sessizliği içinde, alanı sesini yükseltenler takımına bırakıyorsunuz.
Bir avuç yazarın tüm riskleri alıp yazı yazıp, demokrasiyi savunması yetmez beyler. Hadi kıpırdayın, ortaya çıkın. Sesinizi duyurun, sokak kavgası yapmanıza veya gösterilere katılmanıza gerek yok. Sadece varlığınızı fiilen gösterin, yeter. Varlığınızdan cesaret alalım ve demokrasi mücadelesini böyle sürdürelim.
Yoksa, demokratlar gerçekten azınlıkta mı?
Etrafımız, sadece kaba kuvvetle insanları susturmak isteyenlerle mi dolu?
Eğer gerçekten böyleyse, o zaman Avrupa Birliğine daha da fazla asılmamız gerekiyor demektir. Anlaşılan, AB Türkiye’nin tek kurtuluş yolu oluyor.
Sakın ha, biz bu halimizle hangi AB’ye girebiliriz?” diye kendi kendinizi veya etrafınızı sorgulamayın.
Bu halimiz dahi, bundan 10 yıl öncesine oranla çok daha iyi. 10 yıl sonra daha da iyi olacak. Benim bu kadar isyan etmemin tek nedeni, düşlerimizdeki Türkiye’yi yaşamım içinde görebilme teleşımdan kaynaklanıyor.
Can çıkmadıkça ümitler de yaşarmış.(!)
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|