ASKER KENDİNİ
ZORA SOKUYOR
Bulunduğumuz coğrafyada güçlü bir Silahlı Kuvvetlere ihtiyaç duyduğumuzu herhalde anlatmaya gerek yok. Askerimizin kamuoyunda sahip olduğu büyük prestij ve duyulan güven de hepimizin çok iyi bildiği bir unsur. Aynı şekilde, Genelkurmay Başkanı Org. Özkök başta olmak üzere, TSK’nın tüm komutanlarına duyulan saygı, kalplerindeki tek heyecanın vatan sevgisi olduğu açık bir gerçek.
Bütün bunları bir yana koyalım ve bir ilkeyi açıkça tartışalım: Komutanlar siyasi açıklamalar yapmayı sürdürecekler mi? Yoksa yavaş yavaş Kopenhag kriterlerine uyacaklar mı?
Bu tartışmayı “asker düşmanlığı” veya “ Laiklik karşıtlığı- Bölücülük” gibi abuk sobuk sıfatlarla damgalamak isteyenler çıkacaktır. Hepsinden ricam, bir defalığına, okuyacaklarını sağlıklı şekilde değerlendirmeleridir. Zira amacım, ilerde Askerimizin çok güç durumlara düşmemelerini sağlamak, hiç değilse uyarmaktır.
HEM AB’YE DESTEK,
HEM UYMAMAK OLMAZ
Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere, tüm komutanlar, Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediklerini sık sık açıklıyorlar. (Zaten biraz stratejiden anlayan, TSK’nın başka bir seçeneği olmadığını görür) Aynı komutanlar nedense, desteklediklerini söyledikleri AB’nin en temel kurallarından birine ise uyum göstermemekte adeta kararlı görünüyorlar.
AB’nin Kopenhag kriterleri, Askeri otoritenin Sivil denetim altında tutulması gerektiğini belirtir. Yani, Askerler siyasete karışamaz, bu konuda açıklama yapıp sivil otorite üstünde baskı kuramaz. Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığına bağlı, Sivil otoritenin tercihlerine göre askeri stratejileri hazırlayan bir kurumdur.
Anlayacağınız, Türkiye’deki bu durumun temelden değişmesi gerekir. Ancak şu aşamada Brüksel, Türkiye’deki gelenekleri ve dengeleri dikkate alarak fazla sesini çıkarmamaktadır.
Genelkurmay da, AB’deki bu duyarlıkları ya görmezden geliyor veya bazı söylentilere göre, tabandan gelen baskılar sonucu sık sık konuşuyor. Her ay 2 inci Başkan “brifing” adı altında, gölge dışişleri bakanı gibi siyasi açıklamalar yapıyor. Genelkurmay Başkanı “yıllık değerlendirme” diyor ve bir Başbakan gibi 45 sayfalık, yüzde 80’i siyasi değerlendirmelerle dolu konuşma yapıyor. Kara Kuvvetleri Komutanı “gazeteciler sordu” diyerek, hükümetin bazı önemli politikalarını (Kuzey Irak gibi...) sorguluyor.
Bütün bunlar yapıldıktan sonra da “Biz Anayasa ve İç Hizmet yasasında belirtilen görevimizi yerine getiriyoruz. Ülkeyi koruma ve kollama bizim işimizdir” gerekçesi gösteriliyor.
Oysa Komutanlarımız belki bilerek, belki zorunlu olarak kendilerini çıkmaz bir sokağa sokuyorlar.
3 EKİMDEN SONRA
NE OLACAK?
3 Ekimde Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tam üyelik müzakereleri başlayacaktır. Yani, Bürksel’in Türkiye’deki uygulamalar üzerindeki yaptırım gücü artacaktır. Bizden önce katılma müzakeresi deneyiminden geçmiş ülke Başmüzakerecilerinin anlattıklarına göre, önümüzdeki dönemde AB çok rahatlıkla çıkıp “Askerleriniz siyasi demeçler verdikçe, Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığına bağlanmadıkça, İç Hizmet Kanunu değişmedikçe müzakerelere devam edemeyiz” diyebilecektir.
O zaman ne olacak?
“Bizim iç işlerimize karışamazsınız” mı diyeceğiz? Veya “ülkemizde PKK terör tehlikesi ve İrtica tehdidi vardır. Bundan dolayı yapamayız” diyerek, müzakerelerden mi çekileceğiz?
Böyle bir olasılıkta, ülkenin, nasıl bir ekonomik ve siyasi bir kaosa düşeceğini tahmin edebilir misiniz?
Aksi halde ne olacak?
AB dediği için yapılacak değişiklikler bu defa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurunu kırmayacak mı? Ülke içinde bambaşka bir karmaşaya kayılmayacak mı?
Bu senaryo karşısında, acaba nasırına basar veya gözüne sokar gibi mi hareket edilmeli? Yani komutanlarımız bu tempoda konuşmalarını sürdürmeli ve ilerde kayaya çarpınca mı değiştirmeli, yoksa önümüzdeki yıllarda gerçekleştirmek zorunda kalacağımızı iyi bildiğimiz bazı eski uygulamaları, şimdiden yavaş yavaş ve alıştırarak mı değiştirmeliyiz?
Bizim Askerimiz sağduyulu, pragmatik ve gerçekçidir. Toplumun nabzını iyi tutar. Eminim karşı karşıya olduğu durumun farkındadır. Mutlaka bir uyum süreci planlıyordur.
Bu arada, Sivil İktidarların, medya’nın, üniversite ve sivil toplum jrgütlerinin de bir tercih yapmaları gerekmektedir.
Bu konuya da yarın değineceğim.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|