KÜRT SORUNUNU
KİMSE ÇÖZEMEZ
Bizim anladığımız, tabulaştırdığımız, sloganlaştırdığımız anlamda artık bir “Kürt sorunu” yok.
Bizim dışımızda yeni bir “Kürt sorunu “ oluşuyor ve su sorunun ne yönde gelişeceği, ağırlıklı olarak Irak’ta yaşanacaklara bağlı. “Kürt sorunu” diye ister adını koyun veya görmezden gelin, bu sorun vardır ve varlığını daha çok uzun yıllar sürdürecektir.
“Kürt sorunu” diye adını koymaktan kaçındığımız, görmezden geldiğimiz sürece, bu sorundan kurtulamıyoruz. 70-80 yıl görmezden geldik, “Kürt sorunu” yok dedikte ne oldu?
İşte bu çerçeve içinde ve hele şu son günlerdeki tartışmalara bakınca Kürt sorununun, ne bizim istediğimiz gibi, ne de PKK’nın düşlediği şekilde çözümlenemeyeceğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Türkiye, Kürt sorunu ile birlikte yaşamaya alışmalı, Kürtlerin taleplerini içine sindirmeli ve bir orta yol bulmaya bakmalı.
Bunun başka çaresi yok.
PEKİ, BUNUN İÇİN
NE YAPMALI?
Kürt sorunu ile yaşamaya alışmak, Kürt kökenli vatandaşlarımızı içimize sindirip bir uzlaşı formülü bulabilmekte hiç kolay olmayacak. Uzun zaman alacak. Biz kendi aramızda kavgalar yaşayacağız, Kürtler kendi aralarında çatışacaklar. Sonunda bir noktaya ulaşacağız.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Derya Sazak (Milliyet 14.08.2005) ile konuşurken bu gerçeğe çok açık şekilde parmak bastı:
“... Erdoğan’ın Kürt sorununu demokrasi içinde çözme düşüncesinde ne kadar zorluklar varsa, legal kürt hareketi temsilcilerinin de PKK/Kongra Gel’e silah bıraktırma konusunda sıkıntıları var...”
Bu cümlenin tam türkçesi şudur:
- Erdoğan, çözüm için demokratik uygulamaları yaygınlaştırdığında karşısında güçlü bir kesimin direncini bulacaktır. Asker, Yargı, Ulusalcılar, Üniversitelerin bir bölümü ve siyasetçilerin önemli çoğunluğu karşı çıkacaktır.
- Bizler de PKK’ya silah bıraktıramıyoruz. Sesimizi yeterince dinletemiyoruz. PKK’nın bu konudaki etkinliğini aşamıyoruz.
Son derece doğru iki saptama.
Kısa vadede, ne Erdoğan ne de Baydemir gibiler başarılı olabilecekler.
Bu mücadele uzun yıllar sürecek.
Bizler, zaman içinde tabularımızın geri kalan bölümünü yıkacağız. Bazı değerleri paylaşmayı, uzlaşı aramanın çatışmadan daha gerçekçi olduğunu anlayacağız.
Ertafımıza bakıp, Kürt sorununun bölgede hangi boyutlara ulaştığını göreceğiz.
Kürt kökenli vatandaşlarımızda, beklentilerini terörle elde edemeyeceğini, PKK ile bir yere varmanın güçlüğünü anlayacaklar. Bu coğrafyada bizimle birlikte çok daha rahat edeceklerinin farkına varacaklar.
Bütün bunların oluşması yıllar alacak.
Kolay çözümler bulma çabası yerine, bu soruna ve bu sorunla yaşamaya alışmak zorundayız.
BAŞBAKAN, SÖZÜNÜ
YERDE BIRAKMAMALI...
Gelelim kısa vadeye...
Başbakan önemli bir açılım yaptı.
Şimdi herkes bekliyor.
Söyledikleri havada mı kalacak, yoksa somut adımlarla desteklenecek mi?
Hem bölge hem de dünya, bundan önce Demirel ve Yılmaz’ın açılımlarıyla heyecanlanmış, ancak ardından derin bir hayal kırıklığına uğranılmıştı. Zira bütün güzel sözler havada kalmıştı. Somut adımlar atılamamıştı.
Tayyip Erdoğan bu konuşmayı, acaba gerisini nasıl getireceğini bilerek mi yaptı, yoksa şimdi mi düşünmeye başlayacak.
Eğer bilerek yaptıysa ve önümüzdeki aylarda somut adımlar görülürse, Başbakan Türk kamuoyu ve Uluslararası çevrelerin desteğini arkasına alacak, demektir. Aksi halde, Kürt kökenli vatandaşlar ve kamuoyu inancını kaybedecek. O zaman da PKK’nın eli güçlenecek.
Kürt sorununun sadece bizi ilgilendirmediğini, Irak-İran ve Suriye’de yaşanacakların da, ilerdeki gelişmeleri büyük oranda etkileyeceğini gözden kaçırmamalıyız.
Bu süreç içinde bizler demokrasiyi ne kadar yaygınlaştırır, insanlarımıza ne kadar refah getirebilirsek, ilerde büyük bir depreme dönüşecek olan Bölgesel Kürt Sorunu’nun artçı darbelerine daha kolay dayanabiliriz.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|