AB İÇİN, HERKES
AYNI TAVSİYEDE BULUNUYOR
Önce Fransa, ardından da Hollanda’nın referandumları Avrupa Birliğini fena halde sarstı. Bugün Brüksel’de bir araya gelen 25 ülke devlet ve hükümet Başkanlarının içine düştükleri kargaşa çok nadir görülen krizlerden biridir. Üstesinden gelebilirler tabii ancak epey kan döküleceğe benziyor.
Referandumun verdiği en büyük zarar, Genişleme oldu. Politikacılar işin kolayına kaçtılar ve bundan sonraki Genişlemeyi günah keçisi konumuna soktular.
Genişleme dediğiniz zaman, zaten geriye (müzakerelere yeni başlayacak olan) Hırvatistan ile Türkiye kalıyor. Hırvatistan küçücük bir ülke. Asıl hedef Türkiye. Boyu, nüfusu, konumu, kültürel farklılıkları ile referandumda HAYIR diyenlerin adeta simgesi konumuna girdi.
Referandumun yarattığı deprem öylesine büyük ki etraftaki toz duman dağılmadan adım atmak çok zor. Bu süreç içinde de Türkiye’nin işi güç. Birkaç yıl sonra durum mutlaka değişecektir, ancak o günlere varana kadar son derece dikkatli davranmak gerekecek. Hem kendi içimizde, hem de Avrupaya yönelik yaklaşımlarımız bir kuyumcu inceliğinde, son derece önemli ayarlarla sürdürülmek zorunda.
Referandum sonrasında, Türkiye’nin AB’ye gidiş yolunda bir kazaya uğramasını istemeyen, Türkiye’yi gerçekten üye görmeyi arzulayan yabancı dostlarla konuştum. Bu kişiler hem Avrupa Komisyonunda çalışıyor, hem Avrupa Parlamentosunda, hem de üye ülkelerin karar verme mekanizmalarında bulunuyorlar.
Bu uzun konuşmaların bir özetini yapmak istiyorum. Türkiye-AB ilişkilerine önem verenlerin dikkatini çeker ve uygulamalarda tavsiyelere uyarsa, Türkiye’ye yarar sağlar. ?????????????
Hepsinin ortak değerlendirmesi şöyle:
“Avrupa Birliğine tam üyelik süreci, diğer üye ülkeler istediğinden dolayı değil, tamamen Türkiye arzuladığı ve büyük bir hırsla asıldığından dolayı başlatıldı. Çok şanslısınız ki, 17 Aralık’ta bir de müzakerelere başlama tarihi (3 Ekim) aldınız. Eğer bu sürecin aksamadan devamını istiyorsanız, görev ağırlıklı olarak yine size düşüyor.”
Peki, Türkiye ne yapmalı?
- AB’DEKİ KAVGAYA KATILMAYAN:
En çok üstünde durulan nokta, Türkiye’nin özellikle şu sıralarda kendini unutturması. Sesini çıkartmaması, Avrupadaki tartışmaların içine girmemesi, yani sipere yatması.
Avrupalılar kendi aralarında tartışırken, Türkiye’yi işin içine çekmek isteyenler olacaktır. İşte bu tuzağa düşmemek gerekiyor. Bırakalım, kendi yarattıkları soruna yine kendileri çözüm bulsunlar.
- KARARLILIĞINA GÖLGE DÜŞÜRMEYİN:
Türkiye’nin, üzerinde en çok durması gereken diğer bir nokta olarak, son iki yılda sergilediği “kararlılığını sürdürmesi” gösteriliyor.
Türkiye’yi bu günlere gerçektende kararlı tutumu getirdi. Eğer bu kararlılık olmasaydı, bugün bulunduğumuz noktaya imkan yok gelemezdik. Mutlaka bazı ülkeler ortaya çıkar ve engel olurlardı.
Bundan sonra da, yine Türkiye’nin kararlılığı engelleri kıracaktır. Hiçbir üye ülke, böylesine bir kararlılık karşısında sonuna kadar direnemez. HAYIR deme riskini alamaz.
- REFORMLARI SÜRDÜRÜN:
En son ve en önemli tavsiye, Türkiye’nin şimdiye kadar yaptıklarını uygulaması ve geriye kalan reformlarını da aynı hızla ve kararlılıkla sürdürmesi.
“Türkiye, onu engellemek veya özel statü gibi işi rayından çıkartacak formüller önerenlerin eline hiçbir koz vermemelidir” diyenler ısrarla tekrarlıyorlar: Aman durmayın. Karşı tarafa, sizin aleyhinize kullanacakları gerekçeler sağlamayın.
SONUÇ: İSTİYORSAK
YAPABİLİRİZ
Türkiye Avrupa Birliği yoluna koyulduğunda kimse inanmamıştı. Ankara’nın Kopenhag Kriterlerini yerine getiremeyeceği sanılmıştı. Oysa aksi gerçekleşti.
Türkiye nice engelleri aşıp, başardı.
Bundan sonrası da, önemli oranda bize bağlı.
Kararlılığımızla yine başarabiliriz.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|