85 yıldır uyuyoruz. Ermeniler ise arı gibi çalışıyorlar. Ermeni iddialarıyla mücadele konusunda, yabancı uzmanların, Türk yetkililere önerileri var. Neleri “yapmak”, neleri “yapmamak” gerektiğinin listesini yaptılar.
Türkiye, hala 85 yıl süren bir uykuda kalmayı sürdürüyor. Ermeniler 24 Nisan'da soykırım iddiaları ile yine dünyanın dikkatini çekmeyi başardılar. Bizler ise, yine Türk Türke propaganda yaptık. Maklılığımızı kendi kendimize dinledik. Bol bol büyük laflar ettik. Kağıt üstünde kalan kararlar alındı. Görceceksiniz, olayın heyecanı bitince bunların hepsi unutulacak. Uykumuza devam edeceğiz. Günün birinde bir müttefik ülke parlamentosu yine soykırım ile ilgili karar alacak ve yine sokaklara fırlayacağız
UZMANLAR NELER SÖYLÜYOR?
Ne yapalım, burası Türkiye ve bizler de Türküz… Yemeği böyle yiyiyoruz (!)
Son haftalarda bir dizi Uluslararası uzman ile konuştum. Özellikle Yedi Tepe Üniversitesi Prof. Justin Mac Cartney'i davet etmişti. Onunla uzun uzun konuştuk. Bu kişilerin özellikleri Türkiye'nin tezlerine sempati duymaları, ancak gözü kapalı Türkiye'yi alkışlamamaları. Tarafsız ve mesafeli durmaları ile tanınan kişiler olmaları.
Hemen hemen tümünün birleştikleri noktalar var. Türkiye'nin bir bütün olarak (Türk resmi yetkilileri dahil) neleri “yapmaları” neleri “yapmamaları” gerektiğini anlattılar.
Ilginç bulduğum için, bu listeyi size de yansıtmak istedim.
NELER YAPILMALI…
1. Arşivleri biran önce açın.
Bütün dünyaya arşivlerinizin açık olduğunu söylüyorsunuz, ancak öylesine bürokratik engeller uyguluyorsunuz ki, en Türk dostu araştırmacı dahi Osmanlı arşivlerinin açılmak istenmediği sonucuna varıyor. Uluslararası araştırmacılar, birşeyler sakladığınız izlenimine kapılıyorlar. Kendi kendinize zarar veriyorsunuz.
2. Ortak bir bilimsel inceleme komisyonu oluşturun. Her iki tarafın önem verdiği isimlerin de katılmasını sağlayın.
3. Önemli ülkelerin kalburüstü üniversitelerinde Türkiye'yi inceleyecek kürsüler açılmasına ön ayak olun. Türkiye Araştırma Merkezleri kurun. Buralara para harcayın.
4. Anadolu'da hayatlarını kaybeden Ermeni ve Türkler için ortak anıt yapın. Ölmüş insanların acılarını paylaştığınızı dünyaya gösterin.
5. Bütün resmi açıklamalanızda, makale veya resmi bildirilerinizde hep aynı temayı işleyin. İnandığınız doğruları tekrarlayın. Bir iç savaş yaşanmış olduğunu, her iki tarafında insanını kaybettiğini ve bundan dolayı üzüntü duyduğunuzu açıkça söyleyin. Gerekirse, bunun için özür dileyin. Bundan da korkmayın.
NELER YAPILMAMALI…
1. Ağzınıza “tazminat” veya “ toprak isteme” kelimelerini almayın. Bu konuda özellikle resmi yetkililer tek kelime etmemelilerdir. Zira her defasında, bunların “olabileceği” ümidi artıyor. Bu konuda ihtimalleri yükseltiyorsunuz.
2. Hiçbir şey olmamış gibi de davranmayın. Gerçekte Ermenilerin öldürülmediği, sadece Ermenilerin Türkleri soykırıma uğrattıklarını ileri sürmeyin. İnandırıcı olamazsınız.
3. Ermeni iddiaları ile ilgili karar alan ülkelere aşırı tepki göstermeyin. Tehdit etmeyin. Bu şekilde kendinizi giderek yanlızlaştırırsınız.
SONUÇ: ASIL ÖNEMLİSİ ABD KONGRESİ
Bu listeye bir not daha eklemek gerekiyor.
Ermeniler'in şimdi en önemli hedefi ABD kongresin'den soykırım kararı çıkartmak. Zira ABD kongresini yanlarına alırlarsa, direnen diğer Batılı parlamentoları daha kolaylıkla yanlarına alabileceklerini biliyorlar. Geçen dönem, Clinton direndi. Bush'ta direniyor, ancak hiç belli olmaz. Günün birinde, konjonktür değişir ve bir ABD yönetimi göz yumabilir. İşte bundan dolayı, Amerikalı yetkililerin ısrarla üstünde durdukları çok önemli bir uyarı var: Türkiye, ufku geniş bir şeyler yaparsa, kongre kolaylıkla direnir. Aksi halde, soykırım kabul edilecek.
2 TURLU SEÇİM ÇOK ŞEY DEĞİŞTİRİR
Artık Demokratik sistemimizi rayına oturtabilmek için düşünmek, tartışmak ve harekete geçmek zorundayız. Eğer sağlıklı bir yapı oluşturabilmek istiyorsak, seçim sistemi ve partiler yasasını masaya yatırmalıyız. Uzaktan bakıp liderler sultasından söz etmeyi bırakalım.
Bugüne kadar istikrarsızlık getiren ve bundan sonra da istikrarsızlığı arttıracağı görülen koalisyonlu hükümetlerin sayısını azaltacak yöntemler arayalım.
Fransa'nın örneği gözümüzün önünde. Rejimleri duvara çarptırmadan yürütmenin bir yolu da 2 turlu seçim sistemi. Özellikle, fikir özgürlüğünün giderek artacağı önümüzdeki dönem için 2 turlu seçim daha da önem kazanıyor.
2 turlu seçim “makul çoğunluğun” sesini öne çıkarıyor. 1 inci turda herkez kalbindeki parti veya kişiyi seçiyor. 2 inci turda, ilk iki sırayı alan parti veya kişi yarışıyor. Makul çoğunluk, azınlık görüşleri bir yana bırakıp “makul “ olanı seçiyor.
Bu açıdan 2 turlu seçim önerileri ciddiye alınmalı.
Artık kendi sistemimizi bulmalıyız.
JOSPİN'İN TÜRK LİDERLERE MESAJI (!)
Bu konuya bir çok meslekdaşımda değindi, ancak ben de hatırlatmadan edemeyeceğim.
Fransız Başbakani ve Sosyalist Parti Lideri Jospin, Başkanlık seçiminde beklenmedik bir yenilgi alınca 35 yıllık siyaset siyaset yaşamını kapatacağını açıkladı
Neden?
Tekrar edeyim, önemli bir seçim kaybettiğinden dolayı istifasını açıkladı.
Bu hareket sizlere çok şey hatırlatıyordur herhalde.
Bizim liderleri düşünüyorum ve kendi kendime “neden bu kadar pişkiniz?” sorusunu soruyorum. Ne Ecevit, ne Çiller, ne Yılmaz istedikleri seçim kaybetsinler, yine de oralı olmuyorlar.
Ancak bu iş bu kadarıyla da bitmiyor.
Hadi bu insanlar bilmiyorlar. Kaybetmekten de hiç alınmıyorlar. Peki bizler ne yapıyoruz? Bizler de hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz. Aynı insanlara oy vermeyi sürdürüyoruz. Sonra da dönüp “bu adamlar hiç ders almıyorlar”diye etrafa eleştiri yağdırıyoruz.
Garip bir toplumumuz var vesselam…
HADİ, ŞİMDİ DE KIBRIS'A GİDİN…
İki gün üst üste Kıbrıs'taki durumu yansıtan ve beklentileri işleyen yazı yazdım ve sizlerden olağanüstü yankı aldım. Mail yağdırdınız, faks çektiniz. İçlerinde destek de vardı, eleştiri de… Ancak hemen herkesin birleştiği nokta aynıydı: İsmail Cem-George Papandreu ikilisinin, Orta Doğu'da gösterdikleri performansı, Kıbrıs'la ilgili sorunlarda da ortaya koymaları isteniyor.
Çok doğru bir saptama. Bu iki eski düşman ülkenin genç dışişleri bakanları özellikle kendi kamuoylarına son derece önemli bir ders verdiler.
Anlaşmazlıkların sürdürülmesi değil, aksine çözülmesinin daha önemli olduğunu, bağnazlıklar bir yana bırakılırsa her soruna çözüm bulunabileceğini ve Türkiye ile Yunanistanın Ege ve Kıbrıs sorunlarının ötesinde çok daha hayati çıkarlarının bulunduğunu gösterdiler.
Doğrusunu söyleyelim.
Sadece Türk kamuoyunu değil, dünya kamuoyunu da şaşırttılar, ümitlendirdiler. İnanılmaz bir örnek oldular.
Şimdi, böylesine bir sansasyon yarattıktan, yürekleri hoplattıktan ve beklentileri arttırdıktan sonra, evlerine geri dönüp pencerelerini birbirlerine kapatıp, sanki bunların hiçbiri olmamış gibi Ege ve Kıbrıs konularında, birbirlerine haraket yağdırmaya ve yıpratmaya devam edemezler.
Buna hakları da olamaz.
Her ikisinden bu cesareti beklemek de hepimimizin hakkıdır.