Mehmet Ali Birand
 
TSK'nın gözetleme ve koruma görevi...
 
 
Türkiye'de 2000'li yıllarda siyaset yapmanın diğer bir kuralı, TSK'nın konumunu yıpratacak tutum almamak. Bu kural, siyasiler toplumun güvenini kazanana kadar süreceğe benziyor.

Türkiye'de 2000'li yıllarda siyaset yapmanın kuralları artık kalıcı şekilde yerleşiyor. Dünkü yazıda en önde gelen iki kuraldan birinin İslamcı söylem, diğerinin de Kürt Milliyetçiliğinin geliştireceği bölücülük olduğunu anlatmıştım. Fikir Özgürlüğü, İnsan Hakları veya Demokrasi bu kuralların sınırlarını genişletmiyor. Aksine daha da daraltıyor. 11 Eylül olayından sonra, Avrupa'daki eski hoşgörü veya anlayışlı yaklaşımın da değişme eğilimine girdiğine dikkat çekmiştim. Bu kuralların konması ve gözetilmesi görevini de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüklendiğine değinmiştim.

28 Şubat 97'den bu yana gelişmelere bakılacak olursa, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türk siyasi yaşamına baskısının bir oranda değiştiğini görüyoruz. 

TSK, 1960-1980 arasındaki direkt müdahele, yönetime el koyup günlük işleri ve yüklenme yaklaşımını artık bırakmış görünüyor. Bu noktaya gelinmesinde, hem daha önceki üç müdahelenin yarattığı ekstra sorunlar, başarısızlıklar, hem de uluslararası konjonktürün değişmesi önemli faktörler olarak sayılabilir.

TSK artık günlük siyasete fiilen müdaheleyi değil, siyaseti genel hatlarıyla denetlemeyi tercih ediyor. Gözetimini de en ağırlıklı olarak laik düzen ve bölücülük akımları üstünde yoğunlaştırıyor.

Demokrasiye uymayan, garip bir durumla karşı karşıyayız. Tamamen Türkiye'ye özgü ve çok ilginçtir, Türk toplumunun, hatta siyasetçilerinin dahi kabul ettikleri, benimsedikleri farklı bir sisteme kayılıyor.

TSK bu rolü zorbalıkla yüklenmiyor. Bu kurumu uzun yıllardır yakından izlemiş, kitabını yazmış bir kişi olarak, TSK'nın siyasi kadroların ve bürokrasinin bıraktığı bir boşluğu doldurmak için toplum tarafından adeta görevlendirildiğini söyleyebilirim.

İşin garip yanı, siyasilerin de bu düzene pek itirazları yok. Rahatsızlıkları var, TSK'nın değil kendilerinin daha etkili olmalarını istiyorlar, ancak toplumda gereken güveni kuramadıklarını da görüyorlar. İktidarı TSK ile paylaşmak adeta işlerine geliyor.

Bu dengenin kurulmasında herkesin payı var.

Toplum bütün katmanlarıyla TSK'yı iktidarda görmek istemiyor. Ülkeyi yönetmesini arzulamıyor. Askeri bir sigorta gibi görüyor. İşlevinin koruma ve kollama göreviyle sınırlı kalmasını tercih ediyor. Okulda yaramazlık eden çocuklar gibi, tepedeki birilerinin sınırlar çizmesinden, kurallar koymasından, sanki memnuniyet duyuluyor. Otoriteyi temsil eden bu kurumu oluşturanlara kimi zaman kızılsa, ileri gittikleri söylense dahi, varlıklarını sürdürmeleri hala tercih ediliyor. 

Siyasi kadrolar ve alışkanlıkları değişene, yeni kurallar oturana kadar da bu dengenin devam edeceği anlaşılıyor.

AĞIR BİR SORUMLULUK…

2000'li yıllarda siyaset yapacak olanlar artık yasalardan korktuklarından değil, toplumdan kaynaklanan bir kurala uyma zorunluğundan dolayı, çok dikkatli davranma durumunda kalacaklardır. Zira Türk toplumu, TSK ile kavgalı politikacı istememekte, ne kadar haklı olursa olsun, TSK ile kavga eden politikacıya prim vermemektedir.

Böyle bir konumu korumak çok zordur. Sürekli dikkat, tarafsız tutum, doğru zamanlarda tepki göstermek ister.

Bütün bunlara ilaveten bir de şeffalık gerektirir.

Bu toplum askerine güven duymakta, onun koruyucu ve kollayıcı rolünü desteklemekte, ancak aynı zamanda ne yaptığını, nereye ne harcadığını da bilmek istemektedir.

TSK'nın konumu, AB'ye tam üyelik durumunda dahi (şeklen olsa bile) temelde sürecektir. Belki MGK bu haliyle sürmeyecek, Komutanlar bu kadar çok demeç vermeyecekler, siyasi konularda görüş açıklamayacaklar, ancak toplumun gözünde güven duyulan sigorta olarak kalacaklardır. Değişim zaman alacaktır.

Siyasi Partiler ve seçim yasalarının, sahneye yeni yüzlerin çıktığı ve iktidar oyunu kurallarının yerleştiği oranda TSK'nın bu rolü de değişecektir. Giderek normale dönülecek ve Genelkurmay zamanının daha büyük bölümünü gerçek görevi olan ülke savunmasına ayırabilecektir.

2000'li yılların bu gerçeğini hepimizin bilmesinde ve ona göre hareket edilmesinde, siyaset yapılmasında yarar vardır.


Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…