12 ELÜL’DEN
HEPİMİZ SORUMLUYUZ...
Dün, 12 Eylül askeri darbesinin 25 inci yıldönümüydü.
Türkiye’nin demokrasi yaşamının en ağır ve izleri bugünü kadar süren en karanlık dönemiydi.
Hepimiz 12 Eylül’den şikayet ettik. Oysa ülkeyi askeri darbeye götürenler de bizlerdik.
Çoğunuz hatırlamayabilir. Benim kuşağım yaşadı. Günde 25 cinayetin işlendiği sol-sağ terörü vardı. 12 Eylül sabahı, bugün şikayetçi olanlarımızın tümü –ben dahil- oh demiştik. Kurtulmuştuk.
Ancak o noktaya gelene kadarki dönemin sorumluluğu da bizlerin omuzlarındadır.
Bugün yaşanan Kürt-Türk sürtüşmelerini tahrik eden kafalar, o günlerde sol-sağ adına sahnede yerlerini almışlardı. Ülkenin bir iç savaşa girdiğini bilmelerine, görmelerine rağmen bilinçsiz şekilde birbirlerini öldürdüler. Sonunda kaybedeceklerini görmelerine rağmen, kıyasıya dövüştüler. Düdük çalınıp maç tatil edildiğinde, sağcısı da solcusu da ezilip gittiler.
Politikacılarımız da sorumluydular.
Ülkenin nereye gittiğini görmelerine rağmen, uzlaşamadılar. Demokrasinin ortak paydalarında buluşmak istemediler. Tüm uyarılara, tüm çağrılara rağmen inatlaştılar. Büyük resmi görmek yerine, küçük oy hesaplarıyla hareket ettiler.
Medya da dar görüşlü davrandı.
Sol ile sağ’a bölünüldü. Olaylar kışkırtıldı. Sorumsuz bir yayın politikası izlendi.
Üniversiteler, sayıları çok az olan Sivil Toplum Örgütleri de, ya seyirci kaldı veya taraf oldular.
Ve sonunda el birliği ile demokrasiyi duvara çarptırdık. Askeri elimizle davet ettik.
Bu deneyim ortadayken, şimdi aynı oyunların planlandığını gördüğüm zaman tüylerim diken diken oluyor.
Son bir not: Eğer, “Türkiye AB’ye gidiyor, ne olursa olsun, ne kadar iç çatışma çıkarsa, ne kadar kan dökülürse dökülsün asker kıpırdayamaz “ diye hesap yapan varsa çok yanılır. Asker el koymaz, ancak ülke bölünmeye giderse, AB olsun veya olmasın bu toplum Askere yine el koydurtur. Bunu da unutmayalım.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|