BAŞBAKAN KENDİNİ
SORGULAMALI...
Günlerdir, Başbakan Erdoğan’ın Alman Welt am Sonntag Genel Yayın Yönetmeni Cristoph Keese’ye verdiği belirtilen söyleşinin doğru mu, yoksa hayali mi olduğu tartışılıyor. Hatta en sonunda , kabak Cüneyt Zapsu’nun başına patladı. O da, hiç sesini çıkartmadı ve anlaşılan Başbakan ve çevresiyle ters düşmemek için, yapılan haksızlığı yuttu. Oysa Zapsu’nun bu olaydaki suçları, Davos’taki yemeğin organize edilmesine yardımcı olmak, Keese’i Başbakanın yanına oturtup, yemek söyleşini yönetmesini, böylece bir Alman gazetecinin Başbakanı yakından tanımasını sağlamak ve Almanca bilmekten öte değildir.Üstelik görevi de basınla ilişkileri düzenlemek değildir.
Başbakan Keese ile Davos’taki yemekte aynı masada oturdu ve uzun uzun konuştu. Biliyorum, zira bende o yemekteydim. Hem masada, hem de mikrofonla uzun soru ve cevap şeklinde herşey tartışıldı. Türbandan tutun, Kürt sorununa kadar her konu ele alındı. Anlaşılan Keese, Başbakandan bu konuşmalarını bir söyleşi şeklinde toplayıp toparlayamayacağını sormuş, Erdoğan’da kabul etmiş. Alman gazeteci söyleşiyi kaleme alıp, Zapsu’ya, içinde herhangi bir hata olup olmadığını kontrol ettirmek için yollamış. Zapsu’da Uzakdoğu seyahatindeki Başbakanının basın kurmaylarına iletmiş. Oradan hiç yanıt çıkmayınca da, Alman gazeteci, metni yayınlamış.
İşte kıyamette bundan sonra koptu.
Önce, Başbakan’ın böyle bir gazeteciyi hatırlamadığı, böyle bir söyleşi olmadığını, hayali bir söyleşi olduğu açıklandı.
Aradan bir gün geçti, gazeteci hatırlanmış, ancak sözleri çarpıtılmış, dendi. Bir gün daha geçti, suç önce tercüman hanıma (ki şimdiye kadar gördüğüm en iyi tercümandı), ardından da Cüneyt Zapsu’ya atıldı.
Oysa asıl sorun, kişilerde değil, Başbakanının yerli ve yabancı basınla ilişkilerinde uygulanan yöntemlerden kaynaklanıyor.
BAŞBAKAN KİMSEYİ
SUÇLAMAMALI...
Bu olay ilk defa olmuyor.
Bundan önce de yaşandı. Hediye konusunda birbiriyle çelişen açıklamalar yapıldı ve sonunda baktık ki Başbakan o pahalı hediyeyi demirbaşa kaydettirmiş. Hiç değilse bize böyle söylendi.
Erdoğan’ın yerli veya yabancı olsun, gazetecilerle söyleşilerine çok yakından tanıklık etmiş, bu mekanizmayı ve kullanılan yöntemleri bilen bir insanım. Bundan dolayı, asıl sorunun kişilerden çok, Başbakanın hala değiştiremediği bazı alışkanlıklarından kaynaklandığını bizzat biliyorum.
Erdoğan’ın en büyük sorunu, kimseyi kırmamak için, bir türlü basın ilişkilerini tümüyle uzmanlara bırakamamasıdır. Kimlerle ne zaman görüşülmesi gerektiği, hangi olayda hangi gazete-kanal veya gazetecinin seçilmesi, bunlara uygulanacak sıralama diye yerleşmiş bir kural ne yazık ki yoktur. Aynı şekilde, yabancı basınla ilişkilerde de hangi büyükelçinin sözü daha fazla dinleniyorsa, Başbakan kendini o ülke gazetecisinin önünde bulur. Etrafındaki uzmanlar ne derlerse desinler, bir karmaşadır gider. Bu uzmanların dahi sık sık devre dışı kaldıklarını görmüşümdür.
Yani, bir Başbakan için en önemli unsur sayılan İLETİŞİM POLİTİKASI ve MEKANİZMASI yoktur.
HERYERDE HERKESLE
KONUŞULUYOR...
Üstünde duracağım diğer önemli nokta, Başbakanın heryerde, her gazeteciyle her şeyi konuşmasıdır. Ancak konuşma derken, kimse bunun “yazılmamak üzere sohbet mi” yoksa “isim vermeden ve sadece resmi yetkililere atfen yazılabilecek bir konu mu “ yoksa “resmi bir söyleşi mi “olduğunu anlamıyor. Daha doğrusu söylenmiyor. O zaman, Başbakanın ağzında ne çıkarsa çıksın, haber sanılıyor.
Uçakta, yerde, trende veya kahvaltıda, Başbakanın konuşmalarını dinleyen gazetecilere hiçbir şekilde kural getirilmiyor. Kural olmayınca da, ortaya zaman zaman eksik ve iyi anlaşılmamış, ayaküstü yapılmış açıklamalar, hatta espriler dahi, kontekstinin dışında basına yansıyor.
Ardından da kıyametler kopuyor.
Başbakan ve etrafı, Alman Gazeteciye veya Zapsu’ya kızmamalılar. Bu olayın sorumlusu, uygulamalardaki hatalardır. Herşeyden önce, Başbakanın iletişim konusunda ciddi bir düzenleme yaptırması, iletişimi iyi bilenlere güvenmesi ve ardından da yanındaki değerli uzmanların sözlerini dinlemesi gerekir.
Tabii bir de, daha az konuşmaya çalışmalıdır. Heryerde, önüne gelen her mikrofona konuşma alışkanlığından kurtulmalıdır. Eğer az konuışursa, zaten etkili olan kişisel etkisi daha da artar.
Bunlar dostça tavsiyelerdir. Bu konuyu bilenlerin sözlerini dinlemek sadece Başbakana ve tabii dolaylı şekilde de ülkemize yarar sağlar.
Aksi halde, şimdiye kadar olduğu gibi, bir sağırlar diyaloğudur gider.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|