YENİ BİR KÜRT
POLİTİKASI ARANIYOR
Kürt sorunu, Ankara’daki derin koridorların yine en önde gelen konularından biri. İşlerin iyi gitmediği ortada. Kuzey Irak’taki gelişmeler, Barzani unsurunun giderek ön plana çıkması, PKK’nın faaliyetlerini arttırması, Şemdinli olaylarındaki provokasyonlar, Kürt sorununu bambaşka bir ortama getirdi.
Artık, 1984/1998 arasındaki koşullar yok. Olay basit bir PKK terörü olmanın ötesine geçti. Güneydoğu’ya yatırımla yani AŞ-İŞ formülüyle de işin içinden çıkalamayacak bir noktaya gelindi. Artık, ekonomik-sosyal önlem almak, göstermelik birkaç kültürel adım atmak yetmiyor.
Kürt sorunu artık tümüyle bir kimlik sorununa, bir politik soruna dönüştü. 1999’da Öcalan’ın ilan ettiği ateş-kes’ ten itibaren 6 yıl boyunca birşeyler yapılabilseydi, belki bugün mesafe almış olabilirdik. Ancak, siyasi iktidarlar Askerin uyarılarına kulak tıkadılar. Politik hiçbir açılımda bulunmadılar.
Sonunda, kendimizi bu günlerde bulduk.
PKK silahı başımıza dayadı. Terör tehdidini yeniledi. Zar zor kurduğumuz istikrarı bozabileceğinin sinyallerini vermeye başladı.
Ankara’da durumun farkında. Ancak görüş ayrılıkları henüz giderilebilmiş değil.
* * *
KORKUNUN ECELE
FAYDASI YOK...
Son günlerde, önce DTP lideri Ahmet Türk’ün açıklamaları, ardından Öcalan’ın Hürriyet’e manşet olan görüşleri, MİT müsteşarı Emre Taner’in Barzani ile konuşması, yeni bir sürecin hızlanmasına yol açmış gibi görünüyor.
Yeni bir politika doğacak. Türkiye, Kürt sorununa, PKK’ya ve Kuzey Irak Kürdistan’ına bakışını değiştiriyor. Bu, kaçınılmaz bir olgu. Birileri dirense, engellese dahi, bir süre sonra Uluslararası koşullar ve bölgedeki konjonktür bizi bu değişime mecbur bırakacak.
Aşağıdaki görüşlerimden dolayı, bazılarınız bana çok kızacak, tepki gösterecektir. Lütfen kabul etmeseniz dahi, bir düşünün. Eğer en kısa sürede harekete geçmez ve durumu lehimize çeviremezsek, çok geç kalırız. Geç kaldığımız taktirde de, kendi elimizle Kuzey Irak’ı hem “kimlik” hem de “parasal” olarak çekim merkezine dönüştürebiliriz. Giderekte Güneydoğuyu kaybedebiliriz.
Eğer böyle bir durumla karşılaşmak istemiyorsak, o zaman -sevmesek, istemesek, içimize sindiremesek dahi- bazı dramatik karalar almak, bazı tabuları yıkmak zorundayız.
- PKK’yı ne yapıp edip (geniş genel af dahil) dağdan indirmeli ve silah bıraktırıp terörden vazgeçirmeliyiz. Bu yönde cesur adımlar atmalıyız.
- Kürt kökenli politikacıların siyaset yapmalarına, TBMM’ne girmelerine izin vermeli ve olanak sağlamalıyız. Kürtleri politikaya çekersek, terörü engellemek çok daha kolaylaşacaktır.
- Kürtlerin kimliklerini açıkça göstermelerine ve kültürlerini sürdürmelerine alerji duymamalıyız. Aksine onlara kollarımızı açmalıyız.
- DTP’yi siyaset dışına itmemeliyiz.
- Kuzey Irak Kürdistanını düşman görmemeli, aksine kucaklamalı ve korumamız altına almalıyız.
Bütün bunları, Ankara’da hem Hümümet hem MİT hem de bazı Askeri yetkililer bilmekte, düşünmekte ancak henüz uygulamaya cesaret edememektir. İlerde Kürtlerin azıtıp bağımsızlık istemeye kadar gidebileceklerinden korktuğumuz için yapamıyoruz. Bu adımları attığımız taktirde Kürtlerin daha fazla isteyeceklerine ve ülkeyi böleceklerine inanıyoruz.
Doğrudur, içlerinden bir bölümünün amacı bağımsız bir devlet kurmaktır. Bunların gizli gündemleri olacaktır. Ancak, yukarıdaki adımları atabilirsek, Kürt toplumunu kucaklayabilirsek, çoğunluk bizi tercih edecektir. Bölünme bu şekilde önlenebilecektir.
Korkmayalım. Aksine kendimize güvenelim. Üstelik unutmayalım ki eğer biz bu adımları atmazsak, ilerde Kürt toplumunu kaybederiz ve çok daha zor, hatta kanlı ortamlara düşebiliriz. Bölücüler yine istediklerine kavuşamazlar ancak bizim de huzurumuz yok olur.
Yani, korkunun ecele faydası yok.
* * *
ANKARA’DA 5
KUTUP VAR...
Yeni bir Kürt politikası arayışında, karar oluşturma çalışmaları sadece hükümetin elinde değil. Önümüzdeki dönemde kimin ağırlığını koyacağı henüz bilinmiyor. Hükümet, ortak bir görüşe varılmasını ve tüm siyasi sorumluluğu almak istemiyor.
- HÜKÜMET: Yeni bir yaklaşım gerektiğinin bilincinde ve küçük adımlar atıyor. Ancak, tabuları yıkacak büyük adımları henüz atamıyor.
- MİT: Gerçekleri en iyi gören kurum konumunda. Hem Günedoğu’daki durumu, hem de Kuzey Irak’ı çok doğru okuyor. Ancak ön plana çıkmak istemiyor.
- ÇANKAYA: Cumhurbaşkanı da, bazı ince ayarların yapılması gereğini görmekle birlikte, temkinli davranıyor.
- ASKER: çatışmanın içinde yaşamanın, yıllardır en büyük kayıp vermenin ve hiçbir risk almak istememe duygusuyla en katı yaklaşımda olan kurum. Eğer bir politika değişikliği olacaksa, bunun siyasiler tarafından alınmasını arzuluyor.
- KAMUOYU: Medya’nın bir bölümü, muhalefet ve toplumun muhafazakar kesimi her türlü değişime direniyor. Ancak genelde Türk kamuoyu da bu konuda birşeyler yapılması gerektiğini hissediyor. Ankara’nın bir karar vermesini bekliyor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|