Mehmet Ali Birand
 
BRÜKSEL CEPHESİNDEKİ SON DURUM KÖTÜ DEĞİL...
 
 

BRÜKSEL CEPHESİNDEKİ

SON DURUM KÖTÜ DEĞİL...

 

Doğrusu, geçen haftaki AB daimi delegeleri, dışişleri bakanları toplantıları sırasında medya’ya yansıyan haberlere baktığımızda insan karamsarlığa düşebilirdi.

           

Genel manzara şöyleydi:

           

AB, Türkiye’ye 3 Ekim müzakereleri için yeni koşullar getirmeye çalışıyor, buna karşılık Türkiye yine sertleşip restini çekiyor, “Eğer ileri giderseniz biz masaya oturmayız mesajını veriyordu.

           

Önce Ankara’nın tepeleriyle konuştum. Görüşmelere katılmış olanlara sordum. Ardından, Brüksel’de güvendiğim birkaç ülke temsilcisi ve Komisyon yetkilisini aradım. Karşılaştığım manzara çok farklı çıktı.

           

Bu kişilerin bana anlattıklarına göre gerçek durum şöyle:

 

1)      Türkiye açısından en önemli unsur sayılan, 3 Ekim müzakerelerinin başlaması artık bir sorun olmaktan çıkmış. Fransa dahil üye ülkelerden hiçbiri  erteleme sözü etmiyor.

 

2)      Hava yine de pespembe değil. Türkiye sorununun ağırlığı da gitmiş değil. Özellikle, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki deklarasyonu bazıları tarafından olumsuz yorumlanmış ve bir Karşı Deklarasyon yapılması, AB tutumunun hatırlatılması için genel bir görüş birliği var.

 

3)      Şu sıralarda AB üyelerinin kendi aralarında ve Türkiye ile pazarlıkları sürüyor. Yarın yine Brüksel’de toplanacak olan AB daimi delegeleri Karşı Deklarasyonu yeniden ele alacaklar.

 

 

TARTIŞILAN NEDİR VE

KARŞILIKLI TUTUMLAR NE ?

           

Bir kaç ayrı tartışma konusu var ve karşılıklı pozisyonlarda şöyle:

 

1)      KARŞI DEKLARASYON:

 

Türkiye’nin Kıbrıs’ı Gümrük Birliğine aldığı sırada yaptığı bir deklarasyonu hatırlayacaksınız. Hani, bu kararın Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelmediği ve limanların Kıbrıs malı taşıyan gemilere açılmayacağı ve Güney Kıbrıs’ın nihai bir çözüme kadar da resmen tanınmayacağı belirtilmişti. İşte AB şimdi, bu Türk Deklarasyonuna bir Karşı Deklarasyonla yanıt verecek. Bu Karşı Deklarasyona da bir kaç unsur sokulmak isteniyor:

 

a)      Müzakere sürecinde Kıbrıs ile ilişkilerin normalleştirilmesi, yani Kıbrıs’ın tanınması.

 

Daha önce, başta Fransa, bazı ülkeler müzakere başlamadan Türkiye’nin Kıbrıs’ı resmen tanımasını istiyorlardı. Ancak son haftalarda Fransa geri adım attı, Rumlar tutumlarını esnekleştirdiler ve böylece Tanınma koşulu kalktı.

           

Türkiye “tanınma” kelimesinin kullanılmamasını, Hukuki bir normalleştirme kelimeleriyle yetinilmesini ve BM çerçevesinde bir çözüm gerektiğine de değinilmesini istiyor.

 

b)      Gümrük Birliğinin söz verildiği gibi, tümüyle uygulanması. (Yani, Kıbrıs malı getiren gemi ve uçaklara Türk limanlarının açılması )

 

AB komisyonu hukuk servisi, bu konuda Türkiye’nin hiç başka seçeneği olmadığını, Adalet Divanı kararıyla kesinleşmiş kararlara göre, Türkiye’nin  limanlarını açmadığı sürece, Gümrük Birliğini tümüyle uygulamamış duruma düşeceğini belirtiyor. Olli Rehn’in Kırmızı Çizgi dediği de işte budur. Üye ülkelerden bazıları hala, Türkiye’nin bu konuda, 3 Ekim öncesinde resmen bir taahütte bulunmasını istiyor olsalar da, çoğunluk bu görüşü paylaşmıyor.

           

Türkiye bu konudaki hukuki sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu biliyor. Eninde sonunda limanlarını açmak zorunda kalacağının da farkında. Ancak, bunun teknik bir konu olduğunu, görüşmelerle çözülebilineceğini, dolayısıyle AB’nin gözümüzün içine sokarak, şimdiden bir zorlamaya girmemesini istiyor.

           

Türkiye’nin kullandığı diğer gerekçeler de şunlar:

 

-         Kıbrıs için istediğiniz, ancak tam üye olmuş ülkelerin birbirlerine karşı yükümlülüklerinden biridir. Türkiye henüz tam üye değildir. Üstelik, “ucu açık müzakerelerden “ söz ederken, bunu istemeniz daha da kabul edilmez.

 

 

 

-         Ada’da KKTC’ye karşı kısıtlamalar sürerken ve karşılıklı kaldırılma önerileri reddedilirken, bu istekte bulunmamanız gerekir.

 

-         Türk kamyonları, Gümrük Birliği çerçevesinde AB ülkelerinde serbestçe dolaşamaz, Türk iş adamları vize alamazken, Kıbrıs için bu istekte bulunulamaz.

           

AB, konuların birbirinden farklı olduğunu, Türkiye’de bunların ilgili forumlarda ele alınmasını öneriyor.

 

c)      Gümrük Birliği uygulamasının, açılacak ilgili müzakere başlıklarına başlanması.

 

Bu öneri aslında bir müzakere seçeneği. Bir önceki teklifte anlaşma olmazsa, bu cümle kullanılacak ve sorun ertelenecek. İleri yıllarda, örneğin Ulaştırma paragrafı ele alınacağı zaman yeniden gündeme getirilecek.

 

Türkiye’nin bu yaklaşıma büyük itirazı yok.

 

d)      Genel durumun 2006 yılında yeniden gözden geçirilmesi.

 

Özellikle Fransa bunu  iç politika nedenleriyle istiyor. Chirac kamuoyuna, Türkiye üzerindeki denetimin sürdüğünü göstermek ve diğer bazı ülkeler de Türkiye üzerindeki baskıyı sürdürmek için arzuluyorlar.

           

Türkiye 2006 tarihinin çıkarılmasını, zira bu şekilde  (iç politik nedenlerle) sanki 2006’da yeniden bir karar alınacakmış izleniminin doğacağını belirtiyor. Zaten yıllık izleme mekanizması bulunduğundan dolayı, yeni bir tarihe gerek olmadığında ısrar ediyor.

           

Özetlemek gerekirse, bu Karşı Deklarasyon AB’nin tek yanlı yapacağı bir açıklama. Üstelik, Müzakere Çerçeve Belgesine sokulmadığı taktirde bağlayıcı- hukuki bir yanı yok. Ancak bu belgeye Ankara’yı rahatsız edici cümlelerin girmemesine çalışılıyor. Eğer istenilen elde edilemese dahi, Türkiye “Ben bu açıklamaları kabul etmiyorum” diyebilecek.

 

ÖZEL STATÜ SORUNU DA

TARTIŞMALAR İÇİNDE...

           

1)      MÜZAKERE ÇERÇEVE BELGESİ

 

AB Bakanları önünde bulunan ve onaylanması gereken diğer bir belge de Müzakere Çerçeve Belgesi’dir. Bu belge müzakerelerin nasıl ve hangi kurallar dahilinde yapılacağını belirleyeceğinden dolayı, Karşı Deklarasyon’dan çok daha hukuki, bağlayıcı dolayısıyle önemli.

           

Bu belge henüz ele alınamadı.

           

Deklarasyonla çok zaman harcandı. Önümüzdeki toplantılarda tartışılacak.

           

Müzakere Çerçeve Belgesi’nin bir taslağı masada duruyor. 21 ülke de, bu taslağın değiştirilmemesini istiyor. Ancak özellikle Avusturya ve Fransa, bu belgeye hem Özel Statü, hem de müzakereler sürecinde Kıbrıs’ın tanınması maddelerini eklemek istiyorlar.

           

Türkiye ise, tümünden memnun olmasa dahi, Müzakere Çerçeve Belgesinin değişmesine karşı çıkıyor. Yeni bir koşulların girmesi durumunda bunun kabul edilemeyeceğini belirtiyor.

           

İşte durum böyle.

           

Mümkün olduğu kadar basitleştirerek ve anlaşılır hale getirerek özetlemeye çalıştım.

           

Son soru: Yol kazası olur ve 3 ekim’deki müzakereleri Türkiye reddedebilir mi ?

           

Herşey olabilir, ancak bu olasılığa pek ihtimal verilmiyor. Mutlaka bir orta yol bulunacağına inanılıyor.

 

 

 

 

 

 

 

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…