NASIL MÜZAKERE ETTİLER-1-
JAN TRUSZCZYNSKİ
“GURURUNUZU ÖN PLANA ÇIKARMAYIN”
Dizimizin ilk gününde Polonya’dayız.Polonya, yaklaşık beş yıl süren müzakerelerin ardından Avrupa Birliği üyesi oldu. AB ile müzakerelerde birliğe kök söktürdü. Diğer adaylar içinde tarım sektörü en büyük ülkeydi. Pazarlıklar sonunda AB'den tarım için büyük bir destek almayı başardı. İthalatçı ülkeyken ihracatçı oldu. Polonya bir çok yönden Türkiye’ye benziyor. Büyüklüğü, nüfusu ve özellikle kendine özgü sorunlarıyla Polonya AB ile müzakerelerde epey zorlandı. Sadece onlar değil Avrupa da zorlandı. Avrupa ile en uzun ve sorunlu müzakereleri Devlet Bakanı Jan Truszczynski yönetti. Truszczynski hem Polonya’nı zorlu yolunu anlattı, hem de Türkiye’nin başmüzakerecisi Ali Babacan’a altın değerinde öğütler verdi. Şimdi söz Jan Truszczynski’de:
- AB’ye tam üyelik başvurusu yaptığımızda kamuoyunun desteği yüzde 80’in üzerindeydi ama halk AB konusunda bilgisizdi, genellikle kimse tam olarak ne olacağını müzakerelerin nasıl yürütüleceğini bilmiyordu. Ekonomik çıkarlar ön plandaydı. Geçiş döneminde ekonomik reformları gerçekleştirmek için ağır bir bedel ödedik. İşte o dönemde destek azaldı. AB, bütün ekonomik sıkıntılar için suçlanan hedef oldu. AB’yi desteklemeyenlerin sesi daha güçlü çıkmaya başladı. Sosyal dokunun bozulacağı, bağımsızlıktan taviz verileceği söylendi. Ama sonuçta AB’yi destekleyenler kazandı.
- EN ÖNEMLİSİ HALK DESTEĞİ-
- Müzakereler sırasında ciddi bir halk desteğine ihtiyaç var. Önce halk Avrupa Birliği’ne katılmanın, dışında kalmaktan daha iyi olacağına ikna olmalı. “Bu işin bir bedeli var ama fayda da sağlayacağız” fikrine inanmalı. Bilinç düzeyi artmalı. İnanç olmazsa hiçbir hükümet kendi kamuoyunu ikna edemez. İş dünyasının da Avrupa entegrasyonunun taraftarı olması şart. Biz küçük esnaf ve çiftçiler ile sorun yaşadık. Sınırların açılmasından, piyasanın açılmasından korkan küçük işletmeler vardı. Çiftçilerin büyük bölümü korktukları için karşı çıktılar. Gençler genellikle destek oldu. Medya belki karar alan bir merci değil ama önemli bir faktör. Gerçekten de Avrupa yanlısı politikacılara destek olunması açısından önemliydi.
- Siz de benzer sıkıntılarla, tepkilerle karşı karşıya kalacaksınız. Müzakereler sırasında en zorlu nokta kamuoyunu kontrol edebilmek, siyasi elitin, askerlerin, iş dünyasının beklentilerine cevap verebilmek. AB’ye karşı olanlar üyeliğin bir fırsat olmadığını, risk anlamına geldiğini söyler. Bütünleşmenin geleneklere zarar vereceği düşünülüyor. “Biz kendi evimizi yöneten kişi olmaktan çıkacağız duygusuna kapılıyorlar. Sizin için de benzeri bir süreç söz konusu olabilir. Polonya’da bu grup azınlıkta kaldı.
- MÜZAKERE EKİP İŞİDİR-
- Müzakere ekip işidir. Önce neyi müzakere etmek istediğinize karar verin, konuları çok dikkatli seçin. Sonra uzlaşma arayın. Hedeflerinizi belirlerken gerçekçi olun. Uygun bir uzlaşmaya varılması için bazen hükümetteki bakanlıkları temsilen bir takım çıkar gruplarının sözcüleri ortaya çıkar. Ya da şirketlerin çıkarlarını temsil eden sözcülerin görüşleri dile getirilir. Brüksel'de bunu mantıklı bir şekilde sunabileceğiniz hale getirmek çok zor. Ama sonuç olarak bu çok karşılaştığımız bir sorun oldu. Çok talepkar bir düzeyle karşılaşıyorsunuz. Daha sonra bu sizin beklentilerinize yaklaştırılıyor. Konular yeniden Brüksel'de müzakere masasına yatırılıyor. Sonra bakanlar arasında ya da hükümet grupları arasında, ilgili gruplar arasında tartışmalar sürüyor.
- Biz eski üyelerin tecrübelerinden çok ders aldık. Herkes, yüzde 90 sizin çabanız, gerisi Brüksel'de diyor. Tabii ki Brüksel'den maksimumu almaya çalışacaksınız fakat gerçeklerin ne olduğunu, talep edenin siz olduğunu unutmayın. Herkes bunu anlamayabilir ama baş müzakereci bunu anlamak zorunda.
- Üye ülkelerin müzakere gücü doğal olarak sizden fazla olacak. Sonuçta siz kulübe üye olmak istiyorsunuz. Karşı taraf size üye olmak istemiyor. Zaman zaman sıkıntılar yaşayacaksınız. Gerçekçi bir müzakere zemini hazırlayın. İş dünyasından gelen itirazlara kulak vermeniz gerekecek. Brüksel masaya şartlar koyar. Siz beklentilerini anlatırsınız. Sonunda bir orta nokta bulunur.
- Müzakereler sırasında, “Neden Brüksel'in söylediğine boyun eğelim? Biz davamızda haklıyız” tavrı ortaya çıktı. Bu çok doğal. Kendinize yüksek hedefler belirleyin ama iddialı olmak aptalca davranmak anlamına gelmiyor. İmkansızı istemememiz lazım.
- TARIM BİZİ ÇOK ZORLADI-
- Tarım bizi çok zorladı. AB aile gibi bir klüp ama her Euro'nun değerinin bilindiği bir klüp. Dolayısıyla para için müzakere etmek çok çok zor. Bunu çok iyi yapabilmek lazım.
- Resmi müzakere hiçbir anlama gelmez. Manevra alanı dardır. Karşılıklı belgeler sunulur. Tam bir al-ver süreci yaşanmaz. Asıl pazarlık meslektaşlarınızla kurduğunuz diğer iletişimde, telefon görüşmeleri ya da yüz yüze görüşmeler sırasında yaşanıyor. Teknik ekip ile masaya oturduğunuzda müzakere başlar.
- Müzakere bir çok enstrümanla, her yerde verdiğiniz bir konserdir. Büyük bir yönetim egzersizidir. Hem kamuoyunun beklentilerini karşılamalısınız, hem de karar alma sürecini yönetmelisiniz. Çok zor bir iş. AB Komisyonu ile çok iyi iletişim kurmalısınız. Bir takım çıkar grupları itiraz edecektir. O çıkar gruplarıyla da görüşmelisiniz.
- Ben doğrudan dışişleri bakanına bağlıydım. Bir de yasal kurumsal düzenlemeler katılım öncesi yardımlarla ilgili koordinasyonun sağlanmasından yükümlü devlet genel sekreteri vardı. Biz büyük bir koordinasyon içinde çalıştık. Karar alma sürecinde anahtar konumdaki insanlar da işin içine girdiler.
- Müzakere ekibi her ülkenin ihtiyacına göre oluşturulur. Bir standart yok. Ama en önemli nokta başbakanın size güven duyması ve önemli bakanlıklardaki kişilerin başbakana güven duymasıdır. Başbakanla doğrudan bir hattınızın olmalı. O zaman bir şey söylediğinizde bunun ülkedeki anahtar kişilerin desteğine sahip olduğu bilinir. Bir sorun çıkınca başbakanın size vakit ayırabilmesi, dinlemesi, hakemlik konumunda olması, size yardımcı olması gerekiyor.