KÜRTLERLE BİZİ
SAVAŞTIRMAYIN (!)
Uygar dünya’nın hiçbir ülkesinde, bizde olduğu kadar kolaylıkla ve sıklıkla SAVAŞ kelimesi kullanılmaz. Bizler çok kolaylıkla, belki de gerçekleşeceğine inanamadığımızdan dolayı hemen “askeri tehdit’ten” söz ediyoruz. Aile içinde veya toplum olarak birbirimize “dayak atarım ha...” demeye öylesine alışmışız ki, bu tutumu dış ilişkilerimize de taşıyıveriyoruz. Oysa kaba kuvvetle tehdit etmek acizliktir. Savaş veya askeri müdahele, en son düşünülecek, daha doğrusu engellenmesi için uğraşılacak sözcüklerdir.
Bunun yanısıra bir de uygulanması zor “Kırmızı çizgiler” çizme ve bunlar tutmayınca da, birbirimizi kışkırtma hastalığımız var. Gazeteleri açarsınız “Haddini aştı...” veya “yine ağzını bozdu” başlıkları.
Hele beğenmediğimiz, demeçleri Kürtler verirse, daha da fazla kızarız. Hemen bir küçümseme ile, sanki bizim eski ecirler şimdi başkaldırıyorlarmış gibi tepki gösteririz.
Bağırır çağırır, gerçekçi olmayan hedefler koyar, sonra birgün gelir sus pus oluruz. Sonra da buna “kararlı dış politik tutum” deriz.
Bu hastalık, son günlerde Kuzey Irak’a da bulaştı.
BARZANİ VE TALABANİ
AYNI DİLİ KULLANDILAR
Perşembe geceki 32.GÜN’ün konuğu KDP lideri Mesud Barzani idi. Aynı saatlerde Talabani gazetecilere demeç verdi.
İlk defa, iki Kürt lider aynı dili kullandılar. Daha öncelerde Barzani daha net konuşur, Talabani bizim gönlümüzü almak için daha diplomatik bir dil kullanırdı. Bu yaklaşım değişti. Her ikisi de, Türkiye’ye açıkça “Irak artık senin arka bahçen değil” dediler. Türkiye’nin tehditlerinden eskisi gibi korkmadıklarını, ABD ile ilişkileri ve ABD askerinin mevcudiyetinden aldıkları güvenceyle, kendilerinden emin bir tutum sergilediler. Bunu bir kafa tutma olarak algılamamak lazım. Sarece, Kuzey Irak’taki “gerçeklerin” artık değiştiğini, bizimde buna göre hareket etmemiz gerektiğini anlatmak istediler.
KÜRTLERDE BİZİ
ANLAMALILAR...
Kürtleri anlamamız, değişen koşulları görmemiz gerektiğini söylerken, madalyonun öbür yüzünü de unutmuyorum. Yani, Kürtlerin de bizim duyarlıklarımızı anlamaları gerekiyor.
Türkmenleri dışlamamaları, Kerkük’ün üstüne oturmamaları, Irak’ı bölecek ve bağımsızlık anlamına gelecek adımlar atmamaları gerekmiyor mu?
Türkiye, Kürtlerin “bğımsızlık” sözünü etmelerini dahi yasaklayamaz, ancak Kürtler de Türkmenlere Kerkük’te yer tanımak zorundadırlar.
Bir noktayı hiç unutmayalım...
Bizler hep bu bölgede yaşayacağız. Amerikalılar birgün çekilip gidecekler. Ancak Türkiye kalacak. Kürtler de ne zaman başları sıkışsa yine Türkiye’nin kapısını çalabilecek. Bağımsız veya değil, Kuzey Irak Kürtleri daima Türkiye ile (her açıdan) iyi geçinmek zordunda kalacaktır. Türkiye’nin de çıkarı Kürklerle kavga değil, iyi geçinmektir.
Bundan dolayı, karşılıklı kışkırtmaları bir yana bırakalım artık. Şu ilişkilere itina edelim.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|