ERDOĞAN’IN KÜRT
POLİTİKASI... (2)
Dünkü yazımı okuyamadınızsa, kısaca özetleyeyim, aksi halde bu yazının anlamı kalmaz:
- Kürt sorunu, artık 80-90’lı yıllarla karşılaştırılamayacak kadar dramatik bir değişim sürecine girdi. Artık karşımızda, Kürtlük bilinci yerleşmiş, ağırlıklı, siyasi-sosyal-ekonomik ve kültürel haklarını korkmadan arayan dev bir kesim var.
- Dışarda da, müthiş bir değişim yaşanıyor. Eskiden, Türkiye’nin arka bahçesi sayılan, Barzani ile Talabani arasındaki savaştan yararlanıp, iki lideri birbirine düşürüp, PKK’ya karşı kullanılan Kuzey Irak artık yok. Kuzey Irak Kürtleri, bağımsızlık kararı için Washington’un sinyalini bekliyorlar. 1 inci ve 2 inci Irak savaşı, Kürtleri diriltti, zenginleştirdi ve birleştirdi. Irak Kürtleri (ABD ile ittifakları sayesinde) sözlerine dikkat edilen, ağırlıklı bir cazibe merkezi konumuna girdi.
Bu durumun, 80-90’lı yıllar ile hiçbir ilgisi yok. O dönemde genel olarak terörle mücadele vardı. Kim daha güçlüyse o kazanırdı. Nitekim, TSK kazandı ve Öcalan İmralı’ya girdi.
KÜRT SORUNU DEĞİŞTİ,
PEKİ YA BİZ DEĞİŞTİK Mİ?
Bir süredir, Türkiye ve bölgedeki Kürt sorununun geçirdiği değişimi izliyorum. Aynı zamanda da, onlar değişirken, bizleri yönetenlerin ne yaptığını merak ediyorum.
Birkaç aydır, çeşitli fırsatlar yakaladım. Washington’un nabzını tutabildim. Ankara’da da, öncelikle TSK Genelkurmay Başkanlığı 2 inci Başkanı Başbuğ’un ünlü brifing’ine katıldım. En son olarak, Başbakan ile Londra gezisinde, diğer meslekdaşlarımla birlikte, aynı konuyu tartışmak ve görüşlerini öğrenmek imkanım oldu.
ASKER’den başlayalım...
Brifing sırasında edindiğim izlenim, TSK’nın doğal olarak, işin güvenlik açısına önem verdiği idi. Asker’den başka türlü bir tutum beklenemez, onlar, tehdit değerlendirmesi yaparlar, bu tehdide karşı bir silahlanma politikası saptarlar ve uygularlar. Bunu da, başarılı şekilde gerçekleştiriyorlar.
Asker için öncelik, PKK’nın ortaya çıkardığı tehlikeyi yok etmektir. Bundan dolayı ABD’nin Kandil dağını bombalamasını ister, ülke içinde gereken güvenlik ve yasal önlemlerin alınmasında israr eder.
Doğrusu, bütün bunları yaparken, bölgeyi çok iyi bildiklerinden dolayı, PKK’yı ayakta tutan, işsizlik, eğitimsizlik gibi koşulların biran önce düzeltilmesine de en çok yine onlar dikkat çekerler. Özetle, 80-90’lı yıllarla bugünün koşullarına karşı tutumlarında nüans farkları vardır. Bu da doğaldır.
DEVLET’TE BİR
DEĞİŞİM VAR MI?
Şimdi gelelim sivil kanada.
Polisi, jandarmasıyla İçişleri Bakanlığı, savcısı yargıcıyla Adalet mekanizması, Kürt sorunuyla ilgili resmi devlet kuruluşlarının tümü, hala 80-90’lı yıllarda yaşıyorlar.
Kopenhag Kriterlerine uyum sürecindeki tüm yasal değişikliklere rağmen, T.C Devleti bürokrasisi Kürt sorunu ile PKK’yı iç içe görüyor ve genelde Kürt kökenli vatandaşlara ters bakıyor. Bu vatandaşı kazanmak için özel bir çaba harcamıyor.
Bürokrasimiz 80-90’lı yıllarda donmuş kalmış ve refleksleri pek değişmemiş. Son reform uygulamalarına, kerhen göz yumuyor. Bıraksanız, zamanı geri götürmeye hazırlar. Ne içerdeki, ne de bölgedeki değişimin farkındalar.
ERDOĞAN’IN YENİ
BİR VİZYONU VAR MI?
Gelelim Başbakana...
Kıbrıs konusunda tutumuyla Devletin ezberini değiştirmiş. Reform yasalarını çıkararak, ülkede devrim rüzgarları estirmiş bir liderden ne beklenir?
Değişen koşullara göre, yeni bir Kürt politikası oluşturması, Türkiye ve bölgedeki Kürtlere farklı bakması ve olayları geniş bir vizyonla değerlendirmesi beklenmez mi?
Ben de bunları aradım...
Örneğin, PKK’yı tekrar teröre başvvurduğundan dolayı cezalandırırken, Kürtler arasındaki demokratik akımları güçlendirmeyi, cesaretlendirmeyi, onlara meclisin kapılarını aralamayı düşünmez mi?
Örneğin, Kuzey Irak’a nasıl bakar? Sunni’lerle Şii’ler arasındaki bir iç savaşın, Türkiye’yi etkilememesi için Kuzey Irak Kürtlerini bir kalkan gibi mi görür? Şii veya Sunni’lerin hakim olacağı veya üç parçaya bölünebilecek bir Irak’ta, Kuzey Irak Kürtlerini bir sigorta gibi mi değerlendirir? Kuzey Irak Kürtlerini yanına çekip, bölgedeki Kürt sorunu ve Irak’taki gelişmelerde söz sahibi olmayı mı tercih eder, yoksa Kürtlere karşı büyük mücadele mi açar?
Bu soruların yanıtlarını aradım.
Hem kendine, hem ertafındakilere sordum.
Sonuç Başbakan, T.C. Devletinin bakışını aynen paylaşıyor. TSK ile bu açıdan, arasında pek görüş farkı yok.
Bence bu yaklaşım çok düşündürücü. Zira, eski söylemler, eski yaklaşımlarla üretilecek politikaların, bu ülkede yeni dengezsizliklere yol açabileceğinden korkuyorum.
Geniş vizyona, yeni söylem ve yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğuna inanıyorum. Teröre ve bölünmeye karşı ancak bu şekilde daha etkin mücadele edilebileceğini görüyorum.
Yanılıyor muyum?
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|