KIBRIS’TA DOĞRU
ADIM ATILDI...
Nihayet oldu.
Türkiye Gümrük Birliği anlaşmasını Kıbrıs’ı içine alacak şekilde genişletti.
Aslında son dakikaya kadar, Türkiye herhangi bir deklarasyon yapmaktan caydırmaya çalışıldı. Avrupa Komisyonu ve dönem Başkanı İngiltere, deklarasyon yapılmadığı taktirde Türkiye’nin hiç bir zarara uğramayacağını, buna karşın müzakereler sırasında işinin çok kolaylaşacağını telkin ettiler. Kıbrıs ve Yunanistan’ın zorluk çıkartamayacaklarını vurguladılar.
Ancak, Ankara’nın ağzı yanmıştı. Yoğurdu üfleyerek yemek zorundaydı. 1995’teki Gümrük Birliği anlaşması sırasında ve sonradan yaşananlar (özellikle, çözüm olmadan Kıbrıs’ın tam üyeliğe kabul edilmesi) derin izler bırakmıştı. Bu defa, hukuki açıdan hiçbir açık bırakılmamalı ve Türk tarafı ciddi şekilde korumaya alınmalıydı.
Deklarasyon, birçok üye ülke’nin beklentisinin aksine gayet yumuşak bir metinden oluşuyor.
Kelimeler dikkatle seçilmiş.
Sürtüşme değil, uzlaşı arayışı ön plana çıkarılmış.
Annan planı hatırlatılarak “çözüm istediğimizin” örneği verilmiş ve tarafların kabul edecekleri bir çözüm formülü bulunana kadar, Rumların Güneyi, Türklerin de Kuzeyi yönetmekle yetinecekleri belirtilmiş.
Avrupa Birliği, hiçbir deklarasyon olmasa memnun olabilirdi, ancak Türkiye böyle bir deklarasyon yapmamazlık edemezdi. Hiçbir Türk hükümeti, bu tip bir deklarasyon yapmadan ayakta kalamazdı.
İşte bundan dolayı, hükümet doğrusunu yapmıştır.
Protokolu, imzalamak zorundaydı.
Deklarasyondan kaçınması da söz konusu olamazdı.
RUMLAR İÇİN
HAYAL KIRIKLIĞI
Kıbrıs Rum liderliği ve Yunanistan’ın tepki göstermeleri doğal karşılanmalı. Zira bu iki başkent’in beklentileri farklıydı.
Rumlar, 17 Aralık 2004 doruğuna tam 12 ayrı istek içeren bir listeyle gelmişlerdi. 12 maddenin sadece birini, onun da yarısını elde edebilmişlerdi. Bu defa, 17 Aralık’ta kaçırdıkları fırsatı yakalamak istiyorlardı. Onu da başaramadılar.
Rumlar, tüm müzakereler boyunca salam politikası uygulayacaklar. Buna hazırlıklı olmalıyız. Bu durum da bize Rauf Denktaş’tan mirastır. Eğer Annan planını Kopenhag’da (Aralık 2003) kabul etmiş olsa, bugün ya Türkler de tam üye statüsüne kavuşmuş veya Rumlar tam üyelik kapısında bekliyor olacaklardı. Denktaş’ın Kıbrıs’ı kişisel kaprisine dönüştürmesi, ne yazık ki, hem Türkiye’ye hem de KKTC’ye çok pahalıya çıkacak.
Neyse olanlar oldu. Şimdi ileriye bakalım.
Rumlarda Annan planını reddederek, Ada’nın ikiye bölünmesini dolaylı şekilde kabul etmiş oldular.
Bundan sonra ne kadar salam politikası uygularlarsa uygulasınlar, Türkiye’yi ne kadar sıkıştırırlarsa sıkıştırsınlar, Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine endekslenmiştir.
Türkiye AB’ye tam üye olduğu taktirde, Kıbrıs konusuda kendiliğinden çözülecek, Türkiye AB dışında bırakıldığı sürece Kıbrıs bugünkü gibi kalacak. Aradan bir 10-15 yıl daha geçtikten sonra da Ada’nın birleşmesi söz konusu edilemeycektir.
Denktaş tutumuyla, KKTC vatandaşlarının zenginleşmelerini geciktirmiş, Türkiye’nin başına Rum azabını örmüşse, Papadopulos’ta tutumuyla Kıbrıs’ın ortadan ikiye bölünmesini gerçekleştirmiştir.
AB YANKILARI
KÖTÜ DEĞİL
Türkiye’nin deklarasyonu açıklandıktan sonra Avrupa’nın belli başlı başkentlerini aradım ve yankıları aldım. Beklentilerimizin aksine, Kıbrıs açıklaması pek olumsuz tepki görmemiş. Genel olarak anlayışla karşılanmış. “Keşke yapılmasaydı” diyenler dahi, ardından “anlıyoruz, Türkiye bu açıklamayı, yapmadan edemezdi” diye eklediler.
Kıbrıs’ta yeni bir süreç başlıyor.
Bundan sonra Türkiye’nin hayatı daha kolay geçmeyecek. Riskli ve zorluklarla dolu bir döneme giriyoruz. Önemli olan, Rum şantajlarına düşmemek ve KKTC’yi zenginleştirmenin yolunu bulmak.
Gerisi boş...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|