TÜRKİYE, 17 ARALIK’TA
DİREKTEN DÖNMÜŞ...
Fransız referandumu, ardından da Hollanda’nın HAYIR’ının yarattığı deprem öylesine derin, öylesine yaygın ve öylesine uzun sürecek gibi görünüyor ki, insan kendi kendine “Türkiye direkten dönmüş”demeden geçemiyor.
Avrupa’daki şaşkınlık, şok, hatta karamsarlık giderek yaygınlaşıyor. Fransız referandumunun sonuçları henüz tam anlamıyla çıkarılmadı. Verilen mesajlar, alınan dersler henüz hazmedilmedi. Daha da önemlisi, bundan sonra ne olacağı da belli değil.
Siyasi kadrolar, yedikleri tokadın acısını hala hissediyorlar ve daha uzunca süre de hissedecekler. Artık eski görüşlerin, eski yaklaşımların hiçbiri yok. Herşeye yeniden başlanıyor. Yeni kurallar, yeni analizler gelecek.
Bugünkü durumla ilgili olarak da, en çok “Fransız ve Hollanda halklarının, genişlemenin getireceği olumsuzluklardan korkması” ön plana çıkarılıyor.
Avrupa kamuoyundaki yorumlara, demeçlere ve tepkilere bakınca, Türkiye’nin, 17 Aralık 2004’teki Brüksel doruğunda, müzakerelere 3 Ekim 2005’te başlama kararını çıkartmakla ne derece büyük bir başarı kazandığını, AB ile ilişkilerde ülkemizin nasıl bir hendek atladığını daha iyi anlıyorum.
Bir noktayı kabul etmemiz gerekir.
Eğer 17 Aralık’ta 3 Ekim tarihi alınamamış olsaydı, Türkiye -bugünkü ortamda- katılma müzakerelerine ya çok uzun yıllar başlayamaz veya hiç başlamadan Özel statü ile yetinmek zorunda kalırdı.
Bunları, müzakerelere başlamanın otomatik olarak tam üyelikle sonuçlanacağını veya müzakerelerin kolay geçeceğini belirtmek için söylemiyorum. Aksine, Anayasanın karşılaştığı direnç bizim işimizi bir oranda güçleştirecektir. Bu bir gerçektir, ancak, eğer 3 ekim tarihi olmasaydı bugün Türkiye’nin AB ile müzakere masasına oturması dahi hayal olabilir, hiç değilse uzun yıllar sonrasına gönderilirdi.
Türkiye, güç yürüyecek olsa dahi, 3 ekim’de masaya oturacaktır.
Tam üyelik müzakerelerine oturmanın getireceği siyasi, psikolojik ve ekonomik artılardan olumlu yönde yararlanabilecektir. 10-15 yıl sonra ne olacağını şimdiden kimseler öngöremez. O günler gelmeden de, felaket haberciliği yapmanın, “Tam üyelik artık bitti” demenin veya “Özel Statüden başka yol yok” öngörüsünde bulunmanın hiçbir tutarlı yanı yoktur. Bu yaklaşım, ilerde torunlarınıza veya hayatta kalmış arkadaşlarınıza “Bak, ben demiştim. Doğru çıktı “ diyerek kendi kendinizi tatmin etmenin ötesine de gitmez.
Şimdiden ,15 yıl sonrasınının falcılığını yapmak yerine, bugünümüze bakalım.
15 yıl sonra kim öle, kim kala...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|