Mehmet Ali Birand
 
MHP, tutumunu tam netleştirdi
 
 
Kafalar biraz daha karıştı, belirsizlik biraz daha arttı. Şu sıralarda tüm gücümüzle AB'ye yoğunlaşmak yerine, enerjimizi birbirimizle kavga edip boşa harcıyoruz.

Son gelişmelerle, toplumun kafası biraz daha karıştı.

Bahçeli'nin açıklamaları, koalisyonun geleceği konusunda muğlak kaldı. MHP lideri bilinçli olarak böyle bir yaklaşım sergiliyor. Pazarlık gücünü elinde tutmak istiyor. Buna karşılık, parti'nin, AB konusuna genel tutumu ise son derece net.

MHP, her ne kadar “AB'ye tam üyeliği benimsediğini” söylese dahi, ortaya öyle koşullar ve kurallar koyuyor ki, parti olarak AB'ye ancak kendi istedikleri gibi girilmesi gerektiğini açıklıyor. Örneğin, liderler doruğunda AB Genel Sekreteri Volkan Vural ve Dışişleri müsteşarı idam ve anadil'de öğrenim hakkının, AB anayasasının tartışılmaz koşulları arasında bulunduğunu açıkladılar. MHP ise, bu “tartışılmazlığı kabul etmiyor” ve pazarlık konusu yapıyor.

MHP'nin genel yaklaşımı, AB'ye karşıt olanların oylarını hedefliyor. Yüzde 30'luk bu oyun, kendilerine çok yarar getireceğini, Ulusalcı Sol oyları da partiye yönlendireceğine inanıyor. Öte yandan da, kendi tabanını tatmin edecek.

Partinin sıkışıklığı, bu politik manevrayı gerçekleştirirken, bir yandan da “AB yolunu tıkamış görünmemek” çabasından kaynaklanıyor.

Son derece dar ve ince yoldan geçiyor.

MHP'yi gayet iyi anlıyorum.

İllaki herkes AB konusunda aynı düşünmek zorunda değildir. Daha önceki yazılarımdaki eleştiriler, MHP'nin AB'yi reddeden tutumundan kaynaklanmıyordu. Benim eleştirilerim koalisyon ortağı olarak yeşil ışık yaktığı izlenimi verdikten bir süre sonraki tutum değişikliğine yönelikti.

Şu sıralarda MHP durumunu daha netleştirdi. Bazı muğlaklıklara rağmen, AB'yi içine sindiremediği izlenimini pekiştirdi. Hep tekrarlıyorum, politika bir algılama sanatıdır. Söyledikleriniz farklı olsa dahi, toplum bunları nasıl algılıyorsa, esas budur.

MHP'yi AB karşıtı olmaktan dolayı kimse suçlayamaz. Hele biz hiç suçlayamayız.

AB'Yİ İKNA ETMEK YERİNE, İÇERDE BOĞAZLAŞIYORUZ

Şu sıralarda, en yapılmaması gereken bir işle uğraşıyoruz. Kendi kendimizle boğazlaşıyoruz.

Bu kavgayı, örneğin Tarım politikaları vs gibi gerçekten dişe diş pazarlık edilebilecek konularda yapsak, normal karşılanırdı da, Katılma müzakerelerine başlamanın “tartışılmaz ve vazgeçilmez” konularında (özellikle idam) yapınca yazık oluyor. Boş yere enerjimizi kaybediyoruz. Boş yere zaman harcıyoruz. Zira, tam üyelik müzakerelerinin biran önce başlamasını istiyorsak, o zaman AB anayasasının koşullarını aynen kabul etmek zorundayız.

Yoksa, vazgeçelim.

O zaman çok daha rahat ederiz. Enerjimizi de başka işlere harcarız.

İçerdeki bir tartışma yerine, bu hükümetin yapması gereken, 15 başkenti dolaşmak ve “tarih” konusunda, baskı yapmak, Türkiye'nin görüşlerini anlatmaktır.

Aynı turlarda ele alınması gereken diğer bir konu da Kıbrıs'tır.

KIBRIS İÇİN DE, AB TURU GEREKLİ

Kıbrıs konusu, AB'den katılım müzakerelerini başlatma tarihi alma kampanyasının dışında da Türkiye açısından hayati derecede önemlidir.

Sorun, “egemenlik” konusuna kilitlenmiştir. Diğer birçok anlaşmazlık noktası olmasına rağmen, Egemenlik anahtardır. KKTC, yeni Kıbrıs'ın kurucu bacağı olacak mı, olmayacak mı?

Günler geçmekte ve giderek tehlikeli sulara girilmektedir. Eğer Türk tarafı, AB başkentlerini dolaşıp görüşlerini ayrıntılı biçimde tekrar tekrar anlatmaz, bu konuda yoğun bir kampanya açmazsa, sonbaharda “çözüm istemeyen taraf” damgası yiyecektir.

Görünen köy klavuz istemez.

“Biz açıklamalar yapıyoruz. Adamlarda artık bizi anlasınlar” diyemeyiz.

Kıbrıs'ta çözümsüzlük durumunda, Türk tarafının suçlanması ve Rumların Kıbrıs'ı temsil ederek AB'ye tam üye olmalarının faturası büyük olacaktır. Böyle bir olasılıkta da, faturanın tamamına yakın bölümünü Türkiye ödeyecektir.

Rum tarafının hiç esnekleşmediğini, 1974 sonrası gerçekleri görmezden geldiğini, Türk kamuoyuna anlatmak yerine, gidip AB başkentlerine tekrar tekrar anlatmak gerekmektedir. Çözüma nasıl yardım ettiğimizi somut örneklerle göstermek şarttır.

İçerde kavga etmenin kolaylığına kendimizi kaptırırsak, elimizden kaçırmayalım derken, ilerde Kıbrıs'ı tümüyle kaybedebiliriz.

Hamaseti, Milliyetçi boş sloganları bir yana bırakıp artık harekete geçelim… Sonra çok pişman olacağız…


Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…