2008 ERDOĞAN’A
HİÇ YARAMADI
2008’e damgasını vuran kişi Tayyip Erdoğan ise, aynı yılı etkileyen olaylar da yine Tayyip Erdoğan’ın başrolünü oynadığı gelişmelerdi.
2008’de yılın adamı tartışmasız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.
Başbakan için herşey 27 Temmuz 2007 seçimleriyle değişmişti. Askerin sert tepkisine, meydanları dolduran yüzbinlerce laiklik yanlısının gösterilerine rağmen, oylarını yüzde 47ye çıkartmış ve kendisi dahil herkesi şaşırtmıştı.
2008’e girerken, hem askeri, hem muhalefeti yenmiş, hem de TBMM’de görülmemiş bir çoğunluğua sahip olmuştu. İstediği herşeyi yapabilecek bir konumdaydı. Ancak, aynı zamanda yapayalnız kalmıştı.
En yakın siyaset arkadaşı, hiddetlendiği zaman onu yatıştıran, yanı başındaki akil adam Abdullah Gül artık Çankaya’daydı. Artık. Birlikte yola çıktığı ne Arınç ne de Şener vardı.
Erdoğan, 2008’e Türkiye’nin en güçlü, AKP’nin de tek adamı olarak başladı. En büyük hatasını da, işte böyle bir ortamda yaptı. 14 ocak günü İspanya’da bir soruya yanıt verirken, Anayasa değişikliği projesini rafa kaldırıp, sadce Türban’ın üniversitelerde serbest bırakılması girişiminin ateşini yaktı. İlerde, attığı bu adımdan dolayı belki pişman olacaktı, ancak kendinden ve partisinden o kadar emindi ki, artık Avrupa Birliğine dahi fazla ihtiyacı olmadığını düşünüyordu.
Bu önemli taktik değişimini neden yaptı kimse anlayamadı. Laik kesimin nasırına bastığını, pandora kutusunun kapağını açtığını biliyordu. Ancak “yüzde 47 oy aldık. Ülkenin yarısı bizi istiyor. Eğer türban konusunda bizim kesimi şimdi tatmin edemezsek, bir daha hiç edemeyiz” demiş olacak ki, yolunu değiştirmedi.
Gerisi, çorap söküğü gibi geldi.
Laik kesim ayaklandı.
Anayasa mahkemesine önce türban, ardından da AKP’ye kapatma davaları açıldı.
Bu gelişmeler önce AKP’nin kimyasını bozdu. Ardından üke gerildi.
Başbakan’ın kavgacı yanı ön plana çıktı.
Herkesle ve herşeyle kavga eder oldu.
Artık, eskisi gibi etrafını dinleyen, farklı görüşlerden yararlanan Erdoğan yoktu... Artık “tek adam” olmuştu. Kimseyi dinlemeyen, sadece karar veren bir Erdoğan vardı. Bundan dolayı da, ne Anayasa değişikliği çalışmalarını, ne de türban mücadelesini iyi yönetebildi. Sürekli iniş çıkışlı politikalar izledi. Yanlış adımlar attı. Herkesten alkış aldığı Kürt politikasının sonunu dahi getiremedi.
Sadece siyasette değil, ekonomik krizin yönetiminde de başarısızdı. Kendinden başka kimseleri dinlemedi. Her eleştiriyi kötü niyetli gördü. Her uyarının altında düşmanca bir komplo aradı.
Sonuca bakarsak, belkediğini de elde edemedi. Ne türban’ı serbest bıraktırabildi, ne de AKP’nin duyarlı olduğu yolsuzlukların önüne geçebildi.
Erdoğan 2008’i, iktidar yorgunu ve giderek yıpranan bir partinin lideri olarak kapattı. Bu kadar acele etmese, türban konusunu daha gerilimsiz halledebilirdi, ancak bu gerçeği göremedi.
...ANCAK, BAŞARILARI DA OLDU...
2008 Başbakan’a sadece kötü not getirmedi. Başarılarından da söz etmek gerekir.
Erdoğan’ın olumlu notları özellikle dış politika alanında göründü.
Herşeyin başında; Washington ile ilişkilerini düzeltmesi ve PKK terörüne karşı, Kuzey Irak üzerinden istihbarat akışını sağlaması gelir.
Beyaz Sarayı ikna edişi. Ardından da Genelkurmay ile anlaşarak Kuzey Irak kürtleriyle barışması son derece önemli adımlardı. Türkiye ile Barzani’nin yakınlaşması, Erdogan’ın genel yaklaşımı sayesinde gerçekleşti. PKK’yı, Kuzey Irak desteği olmadan bölgeden çıkaramayacağını çabuk gördü.
İRAN ile ilişkilerini “güven” üzerine oturtmasını bildi. Batı kampından tepki görmeden bu dengeyi kurdu. Hem Irak’lılara nükleer güç konumuna girmemeleri gerektiğini söyledi, hem de ABD’ye İran’ı döverek bir yere gidemeyeceğini anlattı.
SURİYE ile İSRAİL arasındaki barış görüşmelerine aracılık etti. Şam’ın bu görüşmeleri sürdürmesini sağlayarak, Fransız Devlet Başkanı Sarkozy’nin dahi alkışını aldı. Lübnan’ın iç krizinde de yine Erdoğan sahnedeydi ve uluslararası dikkatleri üstüne topladı.
RUSYA-GÜRCİSTAN savaşında da Erdoğan ön planda rol aldı. Moskova’nın ve Tiflis’in dinlediği liderler arasındaydı.
ERMENİSTAN konusunda attığı adım ise, herhalde 2008(in değil, son yılların en önemli jestiydi. Bu adımı herne kadar Cumhurbaşkanı Gül attıysa da, fatura yine de iktidarın başındaki lidere kesildi. Nitekim bu sayede, Türkiye BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine daha kolayca seçilebildi.
AB konusunda ise, Erdoğan sınıfta kaldı. Reformları unuttu ve tüm sözlü güvencelerine rağmen, AB projesini hareketlendirmedi.
İÇERDEKİ BAŞARILARI...
Erdoğan’ın 2008’de kendi açısından bir çok başarısı mutlaka vardır, ancak kamuoyunun dikkatini çeken en önemli iki adımından biri Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt ile Dolmabahçe görüşmesi ise, ikinci adımı da, kendi medyasını oluşturmasıdır.
Bu iki gelişme sayesinde, özellikle 2008’in ikinci yarısında nispeten rahat iktidar olmuştur.
Özetlersek, Erdoğan lider olarak daha çok dışarda alkış toplamış, Türkiye’yi bölge ile daha fazla ilgilenen, Batıya verdiği kadar bölgedeki gelişmelere de zaman ve enerji harcayan bir ülke konumuna sokmuştur.
İçerdeki kargaşa ve gerilim, dıyarda alkışa dönüşmüştür.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|