MHP, AKP’NİN YERİNİ
ALMAK İSTİYOR...
Bu konuya bir süre önce yine değinmiştim. Ortaya çıkan yeni gelişmeler MHP’nin niyetlerini daha da netleştiriyor. Bunda hiçte sakınca görmüyorum. MHP siyasi partidir ve iktidar olmak istemesi, bunun için çaba harcaması da son derece doğaldır. Ben burada bir durum tespitinde bulunmak istiyorum.
Genel izlenim,Milliyetçi Hareket Partisi’nin, türban konusunda AKP’yi tongaya düşürdüğü şeklinde. Tabii, AKP’liler de akıllı olsalardı ve bu tuzağa düşmeselerdi, diyebiliriz.
Şu sıralarda dikkatleri çeken nokta, MHP’nin şimdi de AKP kapatılmasa dahi Erdoğan’ın yasaklanmasını istemesi. Bu da, AKP’ nin yerinde gözünün olduğunu gösteriyor.
Aslında gerçekten de böyle bir şansı var.
Eğer Anayasa Mahkemesi AKP’yi kapatır veya partiyi kapatmaz ancak Erdoğan’ı yasaklarsa, ortada kalacak olan oyların büyük bölümü MHP’ye gidecektir.
MHP ne kadar kavgalıymış gibi davranırsa davransın, AKP taraftarlarının en duyarlı oldukları konularda aynı yaklaşımı sürdüren bir partidir.
MHP, türban konusunda AKP gibi düşündüğünü göstermiştir. AKP’nin Milliyetçilik yaklaşımını benimsemiştir. Hiç değilse, paralel bir yaklaşımı vardır. Hem dindar, hem milliyetçi tutumuyla, AKP oylarının doğal mirasçısı olacaktır.
Gayet tabii diğer bir seçenek, ortaya yeni bir Merkez Sağ partinin doğmasıdır. Keşke ANAP ile DYP önlerine çıkan bir fırsatı tepmemiş olsalardı, Türkiye emin olun bugünkü durumlara düşmezdi. Çok daha dengeli bir siyasi düzen yaratılmış olacaktı. AKP tek başına at koşturamazdı.
Yeni bir Merkez Sağ parti kurulamayacağına göre, durum kendini gösteriyor. AKP’den boşalacak olan oylar CHP’ye gitmeyeceğine göre, ister istemez MHP’ye yönelecektir.
İşte bu açıdan bakıldığında, önümüzdeki dönemde MHP’nin bu ülke için önemi müthiş artacaktır. Acaba MHP’liler buna hazırlıklılar mı ?
Bahçeli hazır görünüyor da, partinin genel yaklaşımı aynı değil.
Türkiye öylesine duyarlı bir süreçten geçiyor ki, hepimizin kendisine yeniden çeki düzen vermesi gerekiyor.
DANİMARKALILAR DA
“HEPİMİZ ÖZGÜR’ÜZ” DEDİ
Eminim okumuşsunuzdur. Geçen haftasonu Kopenhag’da, on bin kişi ellerinde mumlarla belediye meydanında toplandı ve ırkçı 3 kişinin saldırısına uğrayıp öldürülen 16 yaşındaki Türk genci Özgür Deniz Uzun için saygı duruşu yaptı.
Danimarkalılar “Hepimiz Özgürüz” diye bağırdılar. Şiddete karşı çıktılar. Yürüyüş sırasında Danimarkalılar Özgür ailesine başsağlığı dilediler.
Harika bir dayanışma gösterisiydi.
Aklıma Hrant Dink cenazesi ve “Hepimiz Ermeniyiz” sloganlarına karşı tepki gösterip “Pis Ermeniler defolup gidin” diye bağıranlar geldi. Hani ellerinde sopalar ve taşlarla saldıranlar vardı ya, sonra bir bölümünün Ergenekon çetesine dahil oldukları anlaşıldı, işte onları düşündüm.
Danimarkalıların da Ergenekoncuları var. Onların da ırkçıları var. Ancak binlerce çağdaş insan da var. Onlar da Türkiye’dekiler gibi korkmadan ayaklanıyorlar. İşte, ülkelerin uygarlık derecelerini bu korkusuz insanlar yükseltiyor. Milliyetçilik adına, vatan adına öldüren veya farklı düşüncelere saldıranlar değil.
İZMİR ÖRNEĞİNDEN
DERS ALALIM
İzmir’in Expo 2015 mücadelesini kaybetmesi, belki çok kişiyi üzmüştür, ancak kimse en büyük çabayı gösteren ve istediğini elde edemeyen Cumhurbaşkanı Gül kadar üzülmemiştir.
Bizzat ilgilendi. Detaylarıyla uğraştı ve fiilen kampanyaya katıldı. Herkesten fazla çaba harcadı.
Ancak, kurumlar arasındaki sürtüşmeleri, çekişmeleri engelleyemedi. Can Dündar’ın da yazdığı gibi, yumurta kapıya dayanana kadar ağır aksak gidildi; son süreçte hareketlenildi ancak çok geç kalınmıştı.
EXPO 2015’in kaybedilmesi, hem İzmir hem de Türkiye için kötü oldu. Yeter ki, bu tip dev organizasyonlara nasıl katılınacağını ve nasıl kazanılacağını öğrenelim. Sürekli kaybedip, “ha bu bize ders olsun” demeyelim.
NE ÇEKİYORSAK,
ÇENEMİZDEN ÇEKİYORUZ
Yargıtay Başsavcısının iddianamesinin basına yansıdığı kadarına bakmak dahi yetiyor. Ak Parti’ nin aleyhine sıralanan suçlamaların büyük bir bölümü, parti lideri ve en yakın çalışma arkadaşlarının sağda solda yaptıkları konuşmalardan kaynaklanıyor.
En büyük merakımızdır.
Bol bol konuşuruz.
Laflarımızın nereye varacağını hesap etmeyiz. Ancak kendimizi sözlerin şehvetine kaptırdığımız andan itibaren frenlerimizi tutmaz. Sadece liderlerimize özgü bir durum değildir bu. Normal, sizin benim gibi vatandaşlar için de geçerlidir. Ancak iş parti liderlerine gelince, durum tabii ki daha da değişir.
Yeni de değil. Demokrat Parti döneminden alın ve bugüne kapamaların gerekçelerini inceleyin, hemen göreceksiniz. En önemli deliller liderlerin konuşmalarıdır.
Bu konudaki rekor Erbakan’a aittir.
Hoca’nın konuşmaları ünlüydü. Bu yetmezmiş gibi, bir de konuşmalarıyla fırtına estiren milletvekilleri vardı. Haç sırasında olsun, öncesi ve sonrasında olsun, çenelerini açtıkları zaman savcıların dosyaları kabarmaya başlardı.
Erdoğan da farklı değil. Her ne kadar, Refah veya Fazilet kadrolarından daha dikkatli ve genelde daha doğru şeyler söylemesine rağmen, o da fazla konuşuyor ve konuştukça gaf yapma oranı artıyor.
İddianamede değinilen konuşmalarına şöyle bir göz atıldığında, sözlerinin ne kadar gereksiz olduğunu görüyorsunuz. Zira söylediklerini somut adımlarla, yasalarla devam ettirmemiş. Laf etmekle yetinmiş. Buna rağmen, bu kadarı dahi yeterli görülmüş.
Söylediğimizi kulağımız duymadıkça, alkışın heyecanına kapılıp veryansın konuşmayı devam ettirdikçe ve her sözü farklı yorumlayan bir hukuk anlayışımız oldukça, bizim politikacıların başları kolay kolay dertten kurtulmaz.
ŞEVKET RADO’NUN
HAT VE KİTAPLARI
Raffi Portakal, Şevket Rado’nun kolleksiyonunu gün ışığına çıkarıyor. Birbirinden nefis ve değerli Hat ve kitaplar 13 nisan Pazar Conrad oteldeki müzayede ile satılacak.
Rado ailesi iyi ki karar verdi ve bu eserleri satışa çıkardı. Şevket Rado’nun merakını bilirim. Hayatı boyunca kitap-hat topladı. Ayrıca müzayede de çok özel koleksiyonlardan da tablolar var: Fikret Mualla’lar, Nuri İyem’ler, Eren Eyüboğlu’lar, Bedri Rahmi’ler, Avni Arbaş’lar... Meraklılarına duyurulur.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|