Mehmet Ali Birand
 
AVRUPADA, AKP’NİN GERÇEK NİYETLERİ SORGULANIYOR
 
 

AVRUPADA, AKP’NİN GERÇEK

NİYETLERİ SORGULANIYOR

 

Ongün önce İstanbul’da British Councıl’ın geleneksel Türkiye-AB konferansı vardı. TESEV ve Centre For European Reform’un da katkıda bulundukları bu organizasyon beş yıldır aynı tarihlerde yapılır ve bu ilişkilerin nabzı tutulur. Her defasında da, Türk ve yabancı üst düzey uzmanlar ile Komisyon’un sorumluları katılır.

                       

Bu defa da, Olli Rehn başta olmak üzere, İsveç Dışişleri Bakanı Karl Mirt, Hollanda Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen, AB Komisyonu’nun ticaretten sorumlu Komiseri Barones Pauline Neville-Jones, Kıbrıs konusunun en etkili ismi Lord Hannay dahil olmak üzere, Türkiye ve AB’ den 50 kadar uzman davetliydi.

Türkiye’den, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, AB-Türkiye ilişkilerini yürüten Genel Sekreterliğin başındaki Büyükelçi Oğuz Demiral ve en sonunda da son dönemlerde Türk dış politikasının en etkili ismi Ahmet Davudoğlu konuşmalar yaptılar, soruları yanıtladılar.

 

Konuşmalara hem fiilen katıldım, hem de başından sonuna kadar izledim.

                       

Ayrıntılarına girmeden, size genel havayı yansıtmak istiyorum. Açıkçası şu ki, Türkiye-AB ilişkileri söylenmeyen bir krizli veya donuk bir sürece girmiş görünüyor.

 

                               TÜRKİYE, SÜREKLİ ADAYLIK

                           STATÜSÜNDE KALMAYI MI İSTİYOR?

 

Avrupa Birliği gözlemcileri, AKP iktidarının AB dosyası ile ilgili gerçek niyetlerinden kuşkulular. Özellikle Anayasa Mahkemesinin kapatma davasıyla ilgili kararından sonra, Başbakan’ın tüm gücüyle AB reformlarına yönelmesi bekleniyordu. Sadece AB başkentleri değil, AKP’nin içindeki AB yanlıları da aynı beklenti içindeydiler. Ancak bu gerçekleşmedi. Aksine, AB unutuldu. Ulusal Program hazırlandı, basılıp dağıtıldı, ancak Başbakan’nın heyecanı yok oldu. Bürokrasiden çıt çıkmıyor. Tek bir reform dahi gerçekleşmedi. Zira tepede niyet yok. AB‘li uzmanlar işte bu durumu sorguluyorlar. Konferans sırasında hep aynı noktalara değinildi. AKP’nin, AB dosyasıyla ilgili nihai hedefleri sorgulandı. AB Komisyonu’nun en Türkiye yanlısı ismi Olli Rehn dahi dikkat çekti. Böyle giderse, Türkiye’nin bu işten vazgeçmeye başladığı sonucuna varılacağını ima etti. Hem AB Konseyi, hem de AB parlamentosundaki Türkiye dostlarının da, ellerinin kollarının bağlandığını ve Ankara’yı destekleyemediklerini ısrarla tekrarladı

                       

Üstünde durulan diğer bir unsur, Türkiye’nin şu sıralarda, Orta Doğu ve Kafkaslardaki girişimleri, İran ve Lübnan’daki tutumu nedeniyle, AB Başkentlerinde prestijinin çok arttığı, buna rağmen Ankara’nın ilgisizliği nedeniyle bu fırsatın nakte dönüştürülemediği idi.

 

                                              HEYECANSIZLIĞIMIZIN NEDENİ
                                           SİZİN ÇIKARDIĞINIZ ENGELLERDİR

 

 

Türkiye ise, AB konusundaki heyecanının hiçbir şekilde azalmadığını söylüyor. Özellikle Ali Babacan, AKP iktidarının, teknik açıdan elinden gelen tüm çabayı harcadığını savundu. Örnekler verdi. Eski heyecanın görülmediğini ileri sürenleri uzun uzun yanıtladı ve yalanladı. Konuşan tüm Türk resmi yetkililer, aynı çizgiyi sürdürdüler. Ankara’nın tüm zorluklara rağmen elinden geleni yaptığını, buna karşılık, eğer heyecan azaldıysa veya kamu oyundaki destek düştüyse, bunun gerçek sorumlusunun AB olduğunu belirttiler. Sarkozy’nin yaptıklarından, Merkel’in demeçlerinden örnekler verildi. AB Komisyonu’nun dahi tarama işini geciktirdiği, henüz açılacak paragrafların üçte birinin tarama sonuçlarının dahi Ankara’ya yollanmadığı ve bunun şimdiye kadarki genişleme çalışmalarında bir ilk olduğunun altı çizildi.

           

Konferansın Türk katılımcıları ise, ikiye bölündüler. Bir bölümü iktidarı suçladı. Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra, AB konusundaki duyarlığın kaybolduğunu belirttiler. Bir diğer bölümü de, gündemin çok değişmesi ve gelecek yerel seçimler nedeniyle Başbakan’ın yeterince zaman ayıramamasına bağladılar. Türkiye’nin tam üyelik hedefinin değişmediğini tekrarladılar. Doğrusu pekte inandırıcı olamadılar.

 

                         SONUÇ: SİZDE SORUMLUSUNUZ,

                                                             BİZİM DE SUÇUMUZ VAR...

                       

Anlayacağınız, tam bir kısır döngü yaşanıyor.

                       

Yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar, örneğinde olduğu gibi, oturduğumuz yerde dönüp duruyoruz.

                       

Bence en dengeli konuşmayı, Davudoğlu yaptı.

                       

Hem nalına hem mıhına, Avrupa’nın sorumluluğuna da dikkat çekti, bizim de gündemin sürekli değişmesi nedeniyle eksikliklerimize işaret etti.

                       

Peki şimdi ne olacak ?

                       

Bence, özellikle yerel seçimlere kadar hiçbir şey olmayacak.

                       

Yerel seçimlerden sonra, eğer Başbakan’ın eşref saatine gelirse bir hareketlenme yaşanabilir. Aksi halde, bugünkü gibi, kısır döngü içinde devam edeceğiz.

                       

Beni asıl rahatsız eden, ne yazık ki bu durum, hem AB kanadının, hem de Türkiye’nin işine geliyor. Bu arada da, ilişkilerdeki tukanıklığın nasıl aşılabileceği tartışılıyor.

                       

TIKANIKLIĞI AŞMANIN

YOLLARI ARANIYOR...

 

Ortadaki gerçek, ilişkilerdeki tıkanıklığı aşmak için ne AB temel tutumunu değiştirmeyi düşünüyor, ne de AKP hükümetinden reformları hızlandırma konusunda olağanüstü bir çaba bekleniyor.

 

Böyle durumlarda hemen ek senaryolar üretilir. Deneme balonu  gibi, ortaya atılır ve tepkilere bakılır.

 

İşte bu yönde “Kademeli Üyelik” formülü, AB koridorlarına bırakılmış durumda. İlk deneme balonunu da  Milliyet yazarı Kadri Gürsel köşesinde ortaya attı ve şöyle özetledi:

 

“Türkiye’yi AB’ye toptan sokmak çok fazla zaman alacaksa ve AB’nin koca ülkeyi bir anda sindirmesi zor olacaksa, Türkiye’yi AB’ye aşamalar halinde sokalım ve bunu yapmaya en mümkün ve en işlevsel olan alanlardan başlayalım”...

 

Gürsel, EDAM’ın (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi) son Bodrum toplantısına katılan Avrupalı düşünce kuruluşlarından  kaynaklandığı anlaşılan bu yaklaşımı şöyle anlatıyordu:

 

“Türkiye ve AB arasındaki, her iki tarafın da istekli gözüktüğü somut işbirliği alanlarından birinin enerji, diğerinin de savunma ve güvenlik boyutu olduğunu göz önüne alalım... Formül, örneğin savunma ve güvenlik boyutunda şöyle işleyecek: Türkiye önce sadece güvenlik ve savunma boyutunda AB’ye girecek ve bu politikaların belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı kalmak koşuluyla bir tam üyenin bütün yetkilerine sahip olacak...


Kademeli üyeliğin imtiyazlı ortaklıkla karıştırılmaması gerektiği toplantıda özellikle vurgulandı. İmtiyazlı ortaklık, tam üyeliğin yerine geçiyor; kademeli üyelik ise tam üyelik yolunda bir ara aşama sadece...


Kademeli üyelik AB sürecini canlı tutmak için ortaya atılmış bir fikir ve çok tartışılmaya muhtaç... AB’nin hukuki yapısı kademeli üyeliğe geçit vermiyor. Ama unutmamak lazım ki, bütün dönüşümler önce fikir düzeyinde başlar.”

 

Kadri Gürsel çok haklı. Özellikle Avrupa’da bu tip senaryolar önce fikir düzeyinde başlar, eğer herkes benimser ise, o zaman hukuki bir kılıf bulunur.

 

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu çok tehlikeli bir formül... Üstelik, Ankara hareketsiz kaldıkça, bu tip formüllerden de kurtulamayacaktır.

 

                                              

 


 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…