Mehmet Ali Birand
 
2009: İLİŞKİLERDE DÖNÜM NOKTASI
 
 

2009:

İLİŞKİLERDE DÖNÜM NOKTASI

 

Türkiye-AB ilişkilerinde son derece ilginç bir dönemden geçiyoruz. Sanki söz birliği etmiş gibi, hem Türk yetkililer hem de AB yetkilileri, katılım müzakerelerinin yavaşlaması için ellerinden geleni yapıyorlarmış gibi bir durumla karşı karşıyayız.

           

Gelin önce Türkiye’den başlayalım.

           

Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın açıklamalarını okumuşsunuzdur. Ulusal Program hazırlandı ve uygulamaya sokulmaya hazır duruma getirildi.

           

İlk başlarda Programın  kabineden onay alınmadan yürütüleceği söylentisi çıkmıştı. Babacan bunu yalanladı ve yasalaşma muamelesinin başlatılacağını açıkladı.

 

Yine kabinede, AB için hazırlanan Ulusal Programın pek heyecan yaratmadığı ve hatta Başbakan’ın dahi işi yavaştan aldığı söylentileri yayılmıştı. Babacan, bu konuda da çok kesin ve net konuştu. Heyecanın ve isteğin tam kıvamında olduğunu ve Başbakan’ın da AB projesine büyük önem verdiğini vurguladı.

 

İnşallah.

 

Dışişleri Bakanının bu saptamalarının doğruluğundan bir kuşkumuz olamaz. Bakan mutlaka doğruyu yansıtır. Ancak kamuoyunun da, bu heyecanı ve öncelikli çalışmaları göremediği veya hissedemediği de bir gerçek.

 

Dışişleri Bakanı, müzakerelerin ve hazırlıkların hiç aksama olmadan yürüdüğünü ilan ediyor, ancak bürokrasiden beklenen hareket bir türlü görülemiyor.

 

İşin içinde bir bit yeniği var.

 

Başbakan ne zaman AB yetkilileriyle karşılaşsa, Dışişleri Bakanımız da ne zaman AB Bakanlarıyla bir araya gelse, hep aynı şikayet duyuluyor.

 

…Avrupa Birliği Türkiye’ye farklı davranıyor. Başka hiçbir adaya göstermediği oranda yavaş bir tutum sergileniyor…”

 

Ankara son derece rahatsız.

 

Komisyonun ,açılacak paragraflarla ilgili tarama çalışmalarını dahi yavaştan aldığına dikkat çekiliyor. Açılan müzakere başlıklarının yetersizliği ve sürekli şekilde ortaya atılan, siyasi nitelikli engeller, Türkiye’yi açıkça soğutuyor.

 

Türkiye, AB’nin bu tutumunu gerekçe gösteriyor ve müzakerelerdeki yavaşlamanın Brüksel’den kaynaklandığını söylüyor.

 

AB cephesine bakacak olursak, onlar da Türkiye’yi işi yavaştan almakla suçluyorlar.

 

…AKP iktidarı reformları tam anlamıyla serdi. Geçen yılı seçimlerden dolayı kaybetmiştik. 2008’i de Cumhurbaşkanlığı seçimi ve AKP’ nin Anayasa Mahkemesindeki davasıyla kaybettik…Gerçekleştirilmesi gereken büyük reformlar var. Ancak iktidarda  böyle bir istek görülmüyor…” cümlesi sık sık duyuluyor.

 

Hatta daha da önemlisi, bazı başkentlerde Türkiye’nin AB hedefi  ilk defa sorgulanıyor. Genel izlenim, AKP’nin tam üyelik konusuna 2004 yılındaki gibi asılmadığı ve sürekli bir “ Aday adayı ülke” konumunda kalmayı içine sindirmeye başladığı şeklinde.

 

Anlayacağınız, ortada açıkça bir yavaşlama var, ancak bunun hangi taraftan kaynaklandığı konusunda herkes topu diğerine atıyor.

 

Adeta bu alanda bir yarış yapılıyor.

 

Türkiye-AB ilişkilerinin en önemli süreci, 2009 başından yıl sonuna kadarki dönemde yaşanacak. Aşağıda bulacağınız liste, size bu ilişkilerin nasıl etkileneceğini gösterecektir.

  1. AB KOMİSYONU DEĞİŞECEK.

 

Avrupa Komisyonu, Türkiye gibi aday ülkelerin en büyük koruyucusu ve kollayıcısıdır. Dışardan bakanlar, Komisyon ile Konsey arasında bir fark görmeyebilirler. Oysa Komisyon, müzakereleri Konsey adına yürütür ve aday ülkenin tam üye olması için uğraşır. Örneğin Türkiye’nin tam üyeliği Komisyonun da başarısı demektir. İşte bu bağlamda, Komisyon üyeleri çok önemlidir.Türkiye’ye sıcak bakan, Türkiye’nin tam üyeliğini içine sindirmiş Komiserlerin yaklaşımları, aday ülkeler için büyük avantajdır. Bugünkü Komisyon, başta  Genişlemeden sorumlu Komiser Rehn, Komisyon Başkanı Barosso, eski Genişleme sorumlusu Verheugen gibi, Türkiye’yi yakından tanıyan ve destekleyen isimlerden oluşuyor. Komisyon, 2009’un ilk yarısında değiştiğinde, karşımıza kimlerin çıkacağını bilemeyiz.Türkiye’ye ters bakan Komiserlerle işimiz çok daha güçleşecektir.

  1. PARLAMENTO SEÇİMLERİ YAPILACAK.

Türkiye- Avrupa ilişkilerini Avrupa Parlamentosu seçimleri de gerecek. Oy kazanmanın en kestirme yolunun Türkiye’ye saldırmak ,Türkiye’nin Avrupalı olmadığını iddia etmek olduğunu düşünürsek, Avrupalı Milletvekillerinin ellerinden geleni artlarına komayacakları sonucuna varabiliriz.

 

  1. KIBRIS İÇİN KARAR TARİHİ GELİYOR.

Nihayet, en sonuncu ve en önemlisi, Kıbrıs Rum gemilerine Türk limanlarının açılması konusu.Hatırlayacaksınız, Türkiye’nin Rum ticaret gemilerine ve uçaklarına hava alanlarını ve limanlarını açması için 2009 aralığındaki AB doruğuna kadar süre verilmişti. 2009 aralığına kadar, KKTC ve Rum Cumhuriyetinin bir anlaşmaya varamadıkları veya Türkiye, Gümrük Birliği çerçevesinde yükümlülüklerini yerine getirmediği taktirde, AB Konseyi müzakereleri tümüyle askıya alabilecek.

 

SONUÇ: TÜRKİYE DE, AB DE

ARTIK BİR KARAR VERMELİ

 

Bu manzaraya baktığınızda, nasıl bir darboğazdan geçileceği açıkça görülüyor.

 

Müzakereleri askıya almak kolay bir iş değil. Böyle bir adım atılması,  müzakerelerin bir daha başlatılmamak üzere kesilmesi anlamına geleceğinden dolayı, çoğunluk “görüşmeleri durdurmak” yerine, başka önlemleri tercih edebilirler. Ancak ne olursa olsun, yine de 2009 yılı, ilişkilerin kırıldığı veya düzlüğe çıktığı bir yıl olacaktır.

Avrupa Birliği, kendi aralarında bir uzlaşıya varıp, Türkiye konusunda ne yapmak istediklerini saptamalılar. Zira bu şekilde müzakere sürdürülemez. Türkiye’nin statüsünü hergün  tartışarak, her atılan adımı zorlaştırarak hiçbir yere varılamaz.

                       

Türkiye’de artık kararını vermeli ve reformlarını hızlandırmalıdır. AKP hükümetinden çıkan sesler, AB projesi hakkındaki kuşku ve kaygıları arttırmaktadır. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına çıkmasından bu yana AB sahipsiz kalmıştır.

                       

Özetle, önümüzdeki dönemde müzakereler ya tümüyle yavaşlayacak ve durma noktasına gelecek veya önümüz açılacak.

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…