TÜRKİYE, AB’YE
ÇOK KAZANDIRACAK
Bugün yazıda, Avrupa Birliğinin neler kazanacağını, Türkiye’yi dışladığı taktirde neler kaybedebileceğini anlatacağım.
Tekrarlamamda yarar var: Bu yazı dizisindeki notlar sadece benim fikirlerim değildir. Türk Dışişleri bakanlığı, AB Genel Sekreterliği ve Brüksel’de AB Komisyonu belgelerinden yararlanılarak özetlenmiştir.
- AB GLOBAL BİR AKTÖR OLACAK:
Türkiye’nin katılımı AB’ye yepyeni bir ufuk açacak, vizyonu genişleyecektir. Bugünkü gibi zengin bir tüccarlar grubu olarak kalmak yerine, siyasi ve askeri ağırlığını kullanarak büyük bir stratejik derinlik kazanacaktır. AB gerçekten böyle bir rol oynamayı arzuluyorsa, Türkiye’nin katkısı büyük olacaktır.
- ENERJİ GÜVENCESİ VERECEK:
Hazar havzasında dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz yataklarının ortaya çıkarılmasından sonra ve Bakü-Ceyhan boru hattının tamamlanmasıyla, Türkiye AB’ye bu kaynağa istikrarlı şekilde ulaşma güvencesi sağlayacaktır.
- IRAK-ORTA DOĞU/ KAFKASLAR:
Önümüzdeki dönemde anlaşmazlıkların büyük bölümü, Irak-Orta Doğu- Kafkaslar ve Güney Asya’da yaşanacaktır. Bu bölgelerde stratejik bir oyuncu olmak ve ağırlığını arttırmak isteyen AB için, Türkiye’den daha önemli ve etkin bir müttefik düşünülemez. Tam üye statüsündeki Türkiye, Silahlı Kuvvetleri ve coğrafyası ile AB’ye büyük katkı sağlayacaktır.
- BATI İLE İSLAMIN BARIŞMASI:
Türkiye’ye tam üyelik statüsü veren bir AB’nin İslam dünyasındaki konumu değişecektir. 11 Eylül sonrasındaki “Hristiyan-Müslüman çatışması” savları büyük oranda giderilecektir. AB bu sayede müslüman bir ülkeyi arasında istemeyen bir Hristiyan Klübü görüntüsünden kurtulacaktır. Tam aksine, kültürel farklılıkların birlikte yaşayabileceğini, İslam ile çağdaşlık ve demokrasinin bağdaşabileceğini dünyaya gösterebilecektir. Türkiye’nin üyelği, İslam dünyasının Avrupa’ya ve genelyde Batı’ya bakışını da etkileyecektir.
- AB’YE GELİR SAĞLAYACAK:
25 yıl sonra Türkiye’nin nüfusu 85 milyon ve kişi başına gelirinin de 10 bin doların üzerine çıkacağı hesaplanıyor. Bu büyük, alış gücü yükselen, dinamik ve genç bir Türkiye, AB için son derece önemli bir Pazar olacaktır. Gümrük Birliği sonrası dönemde (1995-2002) Türkiye ile AB’nin ticareti % 100’ün üstünde artmıştır. Ülkemizin AB’ye ihracatı %138 oranında artarken, ithalatımızdaki artış oranı %80 civarında kalmıştır. 2002 yılı rakamlarına göre ülkemiz, AB’nin dış ticaretinde %2.2 ihracatı ve %2.4 ithalatıyla 11. büyük ticari ortağıdır. Türkiye’nin dış ticaretinde ise AB, %51 ihracat, %42 ithalatla, birinci ortak konumundadır.
- GENÇ NÜFUS AVANTAJI:
Avrupa Birliği’nin nüfusu giderek yaşlanmaktadır. Önümüzdeki 20-25 yıllık zaman diliminde bu nüfus daha da yaşlanacaktır. Buna karşılık, Türkiye’nin genç nüfusu, Avrupa’nın gereksinme duyacağı el emeği açığını kapayacaktır.
Bunun yanısıra , tam üyeliğe ulaşılması durumunda, Avrupa’da yaşayan 1 ve 2 inci kuşak Türk vatandaşlarının büyük bölümü –aynı ekonomik haklardan yararlanabilecekleri için- Türkiye’ye geri dönecekler ve yerlerini genç nüfusa bırakacaktır.
- AB ALAN KAZANACAK:
Avrupa’da büyük fabrikaların kurulabileceği, sanayinin nefes alacak şekilde yayılabileceği toprak giderek azalmaktadır. Özellikle Orta Avrupa’daki sıkışıklık artmaktadır. Oysa Türkiye’de büyük ve boş alan vardır ve hem AB silahlı kuvvetleri, hem de AB sanayii kullanabilecektir.
SONUÇ: AB’DE
KAZANÇLI ÇIKACAK
Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkanların önemli bölümü, “fakir, kalabalık ve çok büyük” bir ülkeyi yükleneceklerini ve fazla para harcamak zorunda kalacaklarını, buna karşılık “farklı kültürden” gelen milyonlarla iç içe yaşamak zorunda kalacaklarını ileri sürmekte ve Türkiye’yi “yabancı unsur” olarak görmektedirler.
Yanıldıklarını kısa üsrede göreceklerdir. Zira Türkiye’nin AB’ye getireceği stratejik derinlik, etkinlik ve dev Pazar sayesinde, AB bu ortaklıktan çok kazançlı çıkacaktır.
* * *
AB’Yİ İSTEMEYENLERE
VERİLECEK YANITLAR
- NE YAPSAK ALMAZLAR:
Böyle bir olasılığın geçerli olup olmadığının sınanması için herşeyden önce, Türkiye’nin tüm diğer aday ülkeler gibi Kopenhag kriterlerine (yani siyasi ve ekonomik koşullara) uyum göstermesi gerekir. Kriterlere uyum göstermiş bir Türkiye’yi dışarda bırakmanın ağır faturasını Avrupa çok iyi bilmektedir. Hiçbir ülke varsayıma dayanarak hareket edemez. Ayrıca, Kopenhag kriterleri AB için değil, Türkiye’nin çıkarları için zaten gerekmektedir. “Ne yapsak bizi almayacaklar” diye, işkenceye göz mü yummalı veya idamı mı geri getirmeli, İnsan Haklarına saygı göstermekten vaz mı geçilmelidir?
- AB BiZİ BÖLMEK İSTİYOR:
Herşeyin başında, Türkiye’nin bölünmesi AB çıkarlarının aleyhinedir. Zira etnik veya din kaynaklı iç çatışmaya düşecek bir Türkiye tüm Avrupa için istikrarsızlık kaynağı olur. Bugüne kadar AB’ye üye olup bölünme tehlikesi ile karşılaşmış hiçbir ülke olmadığı gibi, aksine İspanya gibi, İrlanda gibi ülkeler AB’nin getirdiği refah ve özgürlükler ortamından yararlanarak, bölücü baskılarndan büyük oranda kurtulabilmişlerdir.
- ATATÜRKÇÜLÜK ÖLÜR:
Türkiye’de güç birliğine giren Ulusalcılar (bunların arasında Perinçekçiler, Ülkücüler, emekli asker –polis-yargı mensupları da vardır) şimdi Kemalizm adı altında, 1970’lerin bağımsızlık sloganıyla AB’ye karşı çıkmaktadırlar. Giderek globalleşen ve birbiriyle dayanışarak büyüme, zenginleşme trendine giren dünyayı görmezden gelmekte ve ülkenin bağımsızlığını kaybedeceği ve bölüneceği savlarıyla AB’ye tam üyelik sürecine direnmektedirler. Kemalizm adına, Türkiye’yi kendi içine kapanık, yasaklar ve Devlet’in zorba gücüne dayanarak Ankara’dan yönetimini istemektedirler.
Doğrudur, AB bu anlayıştaki Kemalizm anlayışına tümüyle karşı bir sistemdir. AB, Atatürk’ün gösterdiği hedeftir. Batıyı gösteren Atatürkçü düşünme AB’ye tam üyelikle bu hedefe ulaşacaktır. Ulusalcıların uydurdukları Kemalizm değil, gerçek Atatürkçüler AB ile daha da güçleneceklerdir.
- KİMLİĞİMİZ VE KÜLTÜRÜMÜZ GİDER:
Tam aksine, AB, demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü gibi ortak değerler ertafında biraraya gelen ülkeler arasında kültürel çeşitliliğe ve farklılığa çok önem vermektedir. Üye ülkeler de kendi kimlikleri ile kültürlerini korumaktadırlar. Dolayısıyla, ülkemiz de üye olduğunda tabiatıyla kendi kimliğini ve kültürünü koruyacak ve bunun ötesinde Türk kültürü Avrupa’da daha iyi tanınma imkanına kavuşacaktır. Sovyetler Birliği dönemindeki ağır baskıya rağmen kimlik ve kültürlerini yitirmemiş olan eski Doğu Bloku ülkelerinin şimdi temel özgürlüklerin başını çeken AB’de kimliklerini kaybedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
- AB’YE ONURUMUZLA GİRELİM:
AB’ye üye olmanın koşulları açıktır. Üye olmak isteyen her ülke, bu koşulları yerine getirmek zorundadır. Üstelik Türkiye, AB’ye, kimsenin zorlaması olmadan kendi iradesiyle üye olmak istemektedir. Bunun için de diğer aday ülkeler gibi koşulları yerine getirmekle yükümlüdür. Öte yandan, Türkiye’nin büyüklüğü, kültürel ve dini farklılığı, tarihte yaşananlar ve ekonomik kalkınmanın henüz tamamlanamamış olması gibi nedenlerle söz konusu kriterlerin ülkemiz için daha sıkı bir şekilde uygulandığı izleniminde bir ölçüde doğruluk payı olabilir. Bununla birlikte, İspanya örneğine bakıldığında, bu ülkenin de üyelik sürecinde çeşitli baskı, sıkıştırma ve zorluklarla karşılaştığı, ancak bunları içine sindirerek üye olmaya öncelik verdiği ve girdiği sıkıntıların semeresini üyelik sonrasında fazlasıyla geri aldığı, bizzat İspanyollar tarafından belirtilmektedir. Dolayısıyla, üye oluncaya kadar bazı alanlarda karşılaşılan ve bazı hallerde haksızlık veya ayrımcılık olarak algılanabilecek muamelelere hakettiklerinin ötesinde değer verilmemesi, bunların onur konusu yapılmaması ve duygusallık yerine mantık ve çıkar hesabıyla hareket edilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
AB’DE TÜRKİYE’DE
DEĞİŞECEK
AvrupaBirliğine katılmak bir sistemin benimsenmesi, parçası olunması demektir. Eğer bugün Türkiye’nin yönetim şeklinden, 75 yıldır sürdürülen sistemden memnun iseniz, söylenecek birşey yoktur. “Neden rahatımızı bozuyorsunuz? Ne güzel yuvarlanıp gidiyoruz” diyorsanız, o zaman AB projesine muhalefet edebilirsiniz.
Hayır, ben yolsuzluk düzeninden, her siyasi partinin kendine göre ekonomik-mali politikalar uygulamasından bıktığınıza inanıyorsanız. Değişiklik istiyorsanız.
Yani, Devletin tapınılan bir konumdan çıkıp, vatandaşa hizmet veren bir konuma girmesini, ekonomiden çekilmesini, özgürlükleri ayarlamaktan vazgeçmesini istiyorsanız, o zaman AB’yi desteklemelisiniz.
Seyirci kalmamalı, ufak dahi olsa bir katkıda bulunmalısınız.
Şu noktayı da unutmayın:
Türkiye’nin bugün katılacağı AB, Yunanistan, İspanya, İrlanda ve Portekiz’in 1980’lerde katıldığı AB değildir. Yeni üyelerine kullandıracağı fonlar azalmıştır. 25 üyeli bir dev olmuştur. Üyelerin etkinlikleri de eskisi gibi değildir.
Hele Türkiye’nin katılmasıyla birlikte, Türkiye nasıl değişecekse AB de değişecektir. Ancak Türkiye daha fazla değişecektir.
AB artık, içine girilince sizi birden zenginleştiren bir klüp olmaktan çıkmış, içine girilmediği taktirde 2 inci lige düşülen bir klüp konumuna girmiştir.
Karar vermek size kalmaktadır.
Ancak kararınızı verirken kendinizi değil, çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğini düşünmelisiniz.
* * *
BİRKAÇ HAFTA
İZİN İSTİYORUM
Bazı köşe sahipleri sizlere uzun uzun kendilerini acındırıp nasıl çok çalıştıklarını, nasıl beyinlerinin karıncalanmaya başladığını, araştırma yapmaktan yorgun düştüklerini anlatırlar ve izne çıkmak zorunda olduklarını söylerler.(!) Hemde açıklamalarının sonunda “merak etmeyin gazeteyle sorunum yok, geri döneceğim” diye bir de not düşerler. Bunları okudukça gülmekten kendimi alamam.
Ben yorulmadım.
Üstelik, yaptığım işten çok memnunum. Calıştığım müesseselerden de çok memnunum. Buna rağmen birkaç hafta sizden uzak kalacağım. Zira seyahate çıkmak istiyorum.
Sizleri çok özleyeceğimi de biliyorum….
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|