HAYIRCILARIN ÜMİDİ
AB KOMİSYONU OLDU
En son örneğini, geçen haftaki Fransa gezisi sırasında gördüm. Türkiye ile müzakerelerin başlamasına en çok karşı gelenler dahi, “AB Komisyonu raporu olumlu çıkarsa biz itiraz etmeyiz” diyor.
Kimse Türkiye’ye “Hoşgeldiniz, ne iyi ettiniz de geldiniz. Hemen sizi baş köşeye alalım” demiyor. Gizlice “şimdi değil, 10-15 yıl sonra gelseler çok daha iyi olur” diyor. Ancak kimseler açıkça “Hayır biz Türkiye ile katılma müzakerelerinin başlamasını istemiyoruz” diyemiyor. Buna karşılık, herkes topu AB Komisyonuna atıyor.
AB’ye üye ülkelerin büyük bölümünün tutumu şöyle:
“AB Komisyonu iyi rapor verir, yani Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum sağladığını belirtir ve katılım müzakerelerinin başlamasını önerirse, o zaman bizde bu öneriye uygun şekilde hareket ederiz”.
Bu genel tutumun altında iki neden var.
İlki ve en önemlisi, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama “suçunu” Komisyona yüklemek (!) Zira kamuoyundaki olumsuz hava hala sürüyor. Hükümetler de hem Türkiye’ye HAYIR demenin faturasından kurtulmak, hem de EVET demenin kendi kamuoylarından getireceği tepkileri yumuşatmak için, AB komisyonunun arkasına saklanmayı tercih ediyorlar.
İkinci neden daha ard düşünce mahsulü...
Komisyon raporları hiçbir zaman siyah-beyaz olmaz. Genelde gri bir resim çizilir. Amaç üye ülkelerin siyasi kararlarını verirken, geniş manevra alanlarına sahip olabilmelerini sağlamaktır. Bazen, Komisyonun HAYIR dediği bir konuda üye ülkeler siyasi gerekçelerle EVET yanıtı verdiklerine rastlanıyor olsa dahi, genelde Komisyon raporları benimsenir.
Türkiye raporu üye ülkeler açısından bu nedenle çok önemli.
Türkiye ile müzakerelerin bir süre daha ertelenmesini arzulayan, ancak Ankara ile ilişkilerini bozmak istemeyen veya Türkiye’nin gerçekleştirdiği reformlar karşısında gerekçe bulamadıkları için zorlanan başkentlerin ümidi, Komisyon’un raporunda olumsuz unsurlara ağırlık verilmesi.
Böyle bir olasılıkta, Türkiye’yi kırmadan “Ne yapalım, Komisyon reformlarınızı yeterli görmedi” diyebilecekler.
Özetle, her iki olasılıkta da Komisyonu kullanacak.
KOMİSYONA BASKI
YAPACAKLAR...
Türkiye raporu, genişlemeden sorumlu olan Verheugen’in bölümü tarafından hazırlanacak. Yazımı bitince, 30 Komisere dağıtılacak. Her biri rapor üzerindeki görüşlerini açıklayacaklar ve istiyorlarsa değişiklik önerilerini yapacaklar.
Komiserlerin tutumları önemli, zira raporun Komisyonun tümü tarafından kabul edilmesi tercih ediliyor.
İşte bu aşama çok önemli.
Her ülke, kendi vatandaşı olan Komisere nazı geçebileceğinden dolayı –isterse- kulağına bazı istek veya telkinlerini fısıldayabilir. Komiserlerde, her ne kadar tarafsızlık yemini etmiş olsalar dahi, kendi ülkelerini belirli oranda dinlerler. Hiç değilse etki altında kalabilirler.
PASCAL LAMY:
HAYIR DİNLEMEYECEĞİZ
Geçen hafta MANŞET (CNN TÜRK’te hafta içi hergün 17:00’de) programına konuk ettiğim, Komisyon’un en kıdemli ve ekonomik-ticari ilişkilerinden sorumlu komiseri Lamy’e aynı soruyu sordum. Yanıtı önemliydi. Özetle şu noktalara değindi:
“Evet, bizler tarihi bir karar alacağımızın farkındayız. Durumun ciddiyetini biliyoruz... Verheugen gibi, Türkiye’deki reform sürecinin kesintiye uğratılmaması gerektiği görüşündeyiz... Üye ülkelerden kaynaklanan baskı veya yönlendirme çabaları ile karşı karşıya kalabiliriz. Ancak, biz yemin ettik. Milli çıkarları değil; AB’nin çıkarlarını korumakla yükümlüyüz. Bundan dolayı, komisyon olarak direniriz ve doğru gördüğümüz kararı veririz... Üye ülkelerinde, bizim söylediklerimizin dışına çıkabileceklerini sanmıyorum...”
Bu açıklama bizi rahatlatmış olmalı.
Aslında, bu komisyon Kasım ayında görevi bırakmayacak olsaydı, Lamy’nin yanıtını daha ihtiyatlı dinlerdim. Ancak, artık kimlerin kalıp, kimlerin gideceğinin anlaşıldığı bu komisyonun, patronları sayılan üye ülkelere daha bir direnme göstereceklerine inanabiliriz.
Bakalım 1 Eylül-6 Ekim arasında yaşanacak olanlar Lamy’i haklı çıkaracak mı?
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|