Mehmet Ali Birand
 
BUNLARI YAPACAKTIK DA, AKLIMIZ NEREDEYDİ ?
 
 

                                                       BUNLARI YAPACAKTIK DA,

                                                             AKLIMIZ NEREDEYDİ ?

WASHİNGTON

 

           

Aklıma geldikçe ve düşündükçe, kulaklarıma kadar ateş basıyor.

           

En hayati konularımızda dahi, zaman savurganlığı yapıyoruz. Daha fazlasını kazanalım derken önemli kayıplara uğruyoruz. Elimizdeki birçok kozumuzu kaybediyoruz.

           

Ankara’da politika üreten ve yönetenlerin yakalarına yapışıp, “Neden? Neden, şimdi aklınız başınıza geldi de, daha önce düşünemediniz ?” diye bağırasım geliyor.

           

En son örneği, Kıbrıs ile ilgili tutumumuz.

           

2002 Aralığında Kopenhag’daki AB doruğunda, masanın üstünde 2 inci Annan planı duruyordu. BM Genel Sekreteri, planında tüm tarafların duyarlı oldukları konularda değişiklikler yapmış ve özellikle Türk tarafının çok daha hoşuna gidecek bir hale sokmuştu.

           

KKTC  “Bu planın çerçevesini ve özünü kabul ediyorum” dese yetecekti. Rumların elleri kolları bağlanacak ve AB’de Kıbrıs’ ın tamamını temsil ederek giremeyeceklerdi.

           

Denktaş, Kopenhag’a dahi gelmedi. Dışişleri Bakanını yolladı, o da zaten çözümsüzlük istediği için, Annan planını elinin tersiyle itti.

           

Yeni hükümete gelmiş olan AKP ise, deneyimsizliğinin kurbanı olarak, şaşkın şekilde Rauf Denktaş’ın bu yaklaşımına seyirci kaldı. Ağızlarını dahi açamadılar. Bir yandan askerler, öte yandan dışişlerindeki şahinler Erdoğan- Gül ikilisini korkutmuşlardı.

           

Türk tarafı en büyük fırsatı Kopenhag’da kaçırdı. Elindeki en büyük kozu kullanamadı ve Rumların tek başlarına AB’ye girişlerini engelleyemedi.

           

Ardından Viyana fırsatı çıktı.

           

2003 Nisan ayında, BM Genel Sekreteri, tarafları topladı ve planını kabul edip etmediklerini sordu. Rumlar daha ağızlarını dahi açmadan Denktaş HAYIR’ı bastı ve muzaffer şekilde geri döndü. Biraz beklese, biraz oynasa Rumları zorlayacak ve onlara HAYIR dedirtebilecekti.

           

Elimizde Kopenhag’dan geri kalan kozları da, Viyana’ya gömmüş olduk.

           

Şimdi panik halindeyiz. Zira 1 Mayıs’a kadar çözüme ulaşılamadığı taktirde neler olabileceğini birden bire anladık.

           

Sıkıştık. Saate karşı yarışa başladık.

           

Peki ne değişti ?

           

Kofi Annan planını mı değiştirdi ?

           

Söz konusu değil.

           

Şimdi  ne yapıyoruz ?

           

Kopenhag’da söylemekten kaçındığımız, Viyana’da reddettiğimiz herşeyi  kabulleniyoruz.(!)

           

Annan planının çerçevesine ve özüne uyacağımızı bildiriyoruz.

           

Referandum yapacağımızı belirtiyoruz.

           

Geriye, “asgari değişiklik isteklerimiz” kalıyor.

           

Bütün bunları Kopenhag’da da açıklayabilirdik. Olmadı Viyana’ da masaya koyabilirdik.

           

Neden yapamadık ?

           

Denktaş’ın direncini kıramadığımızdan veya Ankara’daki kafa karışıklığını gideremediğimizden mi yapamadık ? Yoksa hükümet ne yapacağını bilemediğinden dolayı mı  seyirci kaldı ?

           

Yazık değil mi?

           

Bunca zaman ve avantaj kaybetmenin hesabını kim verecek ?

                                             

ŞİMDİ BUSH’ UN KAPISINI

ZORLAYIP RİCACI OLACAĞIZ

           

Böylesine geciktikten sonra, şimdi Başkan Bush’un kapısını çalacağız. Bugün Başbakan Erdoğan’ın Beyaz Saray’da en fazla üstünde duracağı konu, Kıbrıs olacak. Oysa bunun yerine ekonomik destek, hatta Irak ile zaman harcayabilirdi.

           

Bu noktaya gelmemizin bir sorumlusu KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve “taraftarları“ ise, diğer sorumlusu da Ankara’dır. Cumhurbaşkanından askerine, medyasından bazı bilim adamlarına kadar herkes bu konuda sorumluluk taşımaktadır.

           

 

Eğer 1 mayıs tarihi de tutturulamazsa, işte o zaman bu sorumluluğun payı daha da artacaktır. Hesap günü geldiğinde belki bu kişilerin büyük bölümü emekliye ayrılmış olacaklar, ancak asıl kaybeden bizler olacağız.

 

AYNI DURUM ABD İÇİN DE

GEÇERLİ DEĞİL Mİ?

 

Aynı şekilde, algılamadaki gecikme ve aklımızın sonradan başımıza gelme sorununu Bush yönetimi ile ilişkilerde de yaşamıyor muyuz?

           

Murat Yetkin’in TEZKERE adlı kitabında açıkça anlatılıyor. Amerikalılar Irak politikalarını Ankara’ya çok önceden açıklamışlar. Ne beklediklerini de belirtmişler.

           

Biz ne yapmışız ?

           

Bir süre görmezden, anlamazdan gelmişiz. İdare edip atlatabileceğimizi sanmışız. Yarı şark kurnazlığı, yarı takiyye ile boş yere aylar harcamışız. Başından itibaren “Biz şuraya kadar destek verebilir, şuradan itibaren destek veremeyiz desek hiçbir sorun olmayacakken, kendimizi güç duruma sokmuşuz.

           

Bakın bugün neler yapıyoruz.

           

Bir zamanlar “imkansız “ dediklerimizi, Amerikalılara altın tabak içinde sunuyoruz.

           

Aklımız neredeydi ?

           

Her defasında,  kafamızı bazı gerçeklere çarptıktan sonra mı doğru yolu bulmamız gerekiyor ?



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- Hadi bir defa başladık...
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…