SON PAZARLIKLAR
BAŞLIYOR...
Önümüzdeki haftadan itibaren piyasalar açılıyor.
Finans piyasalarından söz etmiyorum. Siyaset piyasaları açılacak. Ağustos ayında, Avrupa Birliğinin Brüksel’de bulunan merkezi (Komisyon) dahil başkentler –olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa- tatil yaparlar.
Tatilin son haftasına girildi.
6 Eylül’de AB-Türkiye pazarlığı dosyası açılacak. Genişlemeden sorumlu Komiser Verheugen Ankara’da, bu pazarlığın ilk zemin yoklamasını yapacak.
Temmuz’un sonunda, AB üyesi büyük devletlerin bazı temsilcileri Ankara’nın nabzını tutmaya başlamışlardı bile... Yapılan konuşmalar işin nereye doğru gittiğini gösteriyor, ancak ayrıntılar konusunda henüz somut bir veri yok.
Dışarda ortam böyle iken, bizde henüz garip bir tartışma yaşanıyor.
Bir bölümümüz hala “havada bulut, sen tarihi unut” ısrarlarını sürdürüyor. Bu grup, durumu hiç bilmeyen, mekanizmaların nasıl işlediği konusunda hiç fikri olmayan, resmi açıklamaların ne anlama geldiğini okuyamayanlardan oluşuyor.
Birde akıllılar grubu var.
Dikkat edecek olursanız, bunlar taktik değişiklik yapmaya başladılar. Bir süre öncesine kadar, AB’nin Türkiye ile müzakereleri başlatmayacağını yazıp çiziyorlardı. Şimdi “tarih verilip, müzakereler başlatılsa dahi, AB Türkiye’yi tam üyeliğe almayacak. 10-15 yıl süründürecek, sonunda HAYIR diyecek” söylemine döndüler.
AB ile müzakere başlatıp tamamlamamış ve sonunda üye olmamış hiçbir ülkenin bulunmadığını görmezden geliyorlar. AB’nin, eğer bir ülkeyi tam üye yapmayacaksa, müzakere başlatmadığını bilmiyorlar veya söylemek istemiyorlar. Bu grup için önemli olan, Türkiye’nin AB dışında kalması ve kendilerinin (Askeri de kullanıp) ülke yönetiminde söz sahibi olabilmeleri. Yani, demokrasisi işlemeyen, Ankara’da seçilmişlerin değil, seçilmemiş kesimlerin etkisi altında bir Türkiye yaratmak.
Ne yazık ki istediklerini elde edemeyecekler.
Brüksel’den gelen son haberler, zor ve uzun olmakla birlikte, Türkiye’nin müzakere sürecinin başlatılması gerektiği, artık genel bir kabul görüyor.
TARİH DEĞİL,
KOŞUL PAZARLIĞI VAR...
Önümüzdeki haftadan itibaren tekrar başlayacak ve 17 Aralık günü noktalanacak olan maratonun ana çizgileri artık netleşmiş durumda.
Buna göre, Avrupa Birliği Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini –anormal bir gelişme yaşanmazsa- 2005 yılı içinde başlatacak.
Artık “Türkiye ile müzakereleri açalım mı, açmayalım mı?” tartışmaları geride kaldı.
Şimdi konuşulan, müzakerelerin nasıl yapılacağı, hangi koşulların geçerli olacağı, yani yol haritası...
AB’nin temel sorunu, Türkiye ile müzakere başlattığında, bunu kendi kamuoyuna nasıl açıklayacağı ile ilgili...
Türkiye’ye “Kopenhag kriterlerine uydunuz, müzakerelere başlama hakkınız oldu” denecek, kendi kamuoylarına da, “Müzakereleri başlattık, ancak siz bakmayın, bu Türkiye’nin tam üyeliği anlamına gelmez. Hem uzun sürer, hem de çeşitli koşulların yerine getirilmesi gerekir” mesajını verecek.
İşte bulunacak formül, bu nedenle epey karışık çıkacak. Her isteyen istediği şekilde yorumlayabilecek.
Avrupa Birliği, Türkiye’yi sonunda tam üye yapmaktan kaçınamayacağını artık görüyor. Ancak son kararı, bugünkü hükümetlerin değil, 10 yıl sonraki iktidarların vermelerini tercih ediyor. Açıkçası, AB’yi yöneten bugünkü iktidarlar, hem kendi kamuoylarının gözünü boyamak, Türkiye ile müzakere başlatma ayıbından (!) kendilerini kurtarmak, hem de Türkiye’yi çelikten bir ceket içinde tutmak istiyorlar.
Aranan ve pazarlıkları yapılacak TARİH formülünün temel felsefesi bu...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|