Mehmet Ali Birand
 
17 ARALIK, ALLAHIN EMRİ DEĞİLDİR..
 
 

17 ARALIK, ALLAHIN

EMRİ DEĞİLDİR...

 

Bazı dostlar nedense, 17 Aralık bildirisini Allahın emriymiş gibi okuyup yorumluyorlar. Oysa hiçte öyle değil. Bu bildirideki bir çok unsur önümüzdeki dönemde müzakere edilebilinecektir. Değiştirilme imkanı doğacaktır.

 

İşte ilk örneği yaşanıyor bile. Önümüzdeki günlerde- eğer şu ana kadar yapılmadıysa- Türkiye, 17 Aralık bildirisinde kabul edemeyeceği noktaları resmen AB konseyine bildirecek.

 

Sonra neler yaşanacak ?

 

Ocak- Mayıs döneminde, AB Konseyi (üye hükümetlerin temsil edildiği kurumdur), AB Komisyonuna ( icracı organ) bir mesaj yollayacak ve “Türkiye ile katılma müzakerelerinin açılması için, 17 Aralık’ta aldığımız bu karar çerçevesinde bir müzakere talimatı hazırlayıp bana yolla” diyecek. Komisyon, daha önceki raporunu ve 17 Aralık’taki kararı önüne koyarak, bir  müzakere yöntemi önerisi (müzakerelerin nasıl yapılacağı, nelere öncelik verileceği vs...) hazırlayacak ve Konsey’e geri yolluyacak. Ancak , Komisyon bu taslağı hazırlarken, Türkiye ile de görüşecek. Ankara’nın tutumunu da dikkate alacak

 

Konsey, önce Komisyon’un yolladığı bu Müzakere Yönetmeliği Önerisini inceleyecek ve gerekiyorsa bazı değişiklikler yapıp kesinleştirecek.Türkiye bu aşamada da görüşlerini kabul ettirebilme olanağına kavuşacak. Sonunda, AB’nin Türkiye ile müzakere yönetmeliği ve genel yaklaşımı ortaya çıkarılmış olacak.

 

Konsey ardından, 25 üye ülkeye bir yazı yollayacak ve Türkiye ile müzakereler için bir Hükümetler Arası Konferans oluşturulduğunu bildirecek. Her üye ülke bu Konferansa bir temsilci yollayacak.

 

Bu konferansta, masanın bir yanına Türk heyeti dizilecek.

 

Karşısına AB Komisyonu temsilcisi veya temsilcileri oturacak. Komisyonun arkasına da 25 üye ülkenin temsilcileri oturacaklar.

 

Türk heyeti ile konuşmayı, yani müzakereleri Komisyon yetkilisi yapacak. Arka sıralardaki üye hükümet temsilcileri lafa giremeyecekler veya söz alamayacaklar. Onlar sadece dinleyecek, not alacak ve toplantı bittikten sonra kendi aralarında biraraya gelip, gerekiyorsa, Komisyon temsilcisine “neden şu konuda ısrar etmedin? Gelecek toplantıda şöyle davranmalısın..vs “ gibi sorular sorabilecekler, ancak direktif veremeyeceklerdir.

 

AB Komisyonu, üye ülkelerden tek tek gelecek talepleri dikkate almayacak. Komisyonun direktifi, 25 ülkenin kendi aralarında anlaşıp ortaya çıkarttıkları müzakere talimatı olacak. Dolayısiyle, müzakere salonundaki üye ülke temsilcileri, not almanın ötesine geçemeyeceklerdir. Gerekirse, 25’li Konseyi toplayabilir ve yeterli oy bulabilirlerse de, Komisyona yeni direktif verebileceklerdir.

Türkiye’ de hemen her aşamada, Konsey içindeki dostları aracılığı ile müdahele şansına sahip olabilecektir.

TARAMA MI, MÜZAKERE Mİ ?

 

Diğer bir tartışma konusu, 3 Ekim’de neyi başlayacağı ile ilgilidir.

 

Aslında bu tartışmanın artık bir değeri kalmamıştır, ancak sırf durumu net görebilmemiz için değinmek istedim.

 

Tarama, aday ülkenin yasalarının AB yasalarından ne kadar farklı olduğunun anlaşılmasını sağlayan, son derece teknik bir çalışmadır ve genelde müzakerelerin bir parçasıdır. Hatırlayacaksınız, 2002’de Türkiye bir ara, bunun başlatılmasını istemiş, AB ise müzakerelerin başlatıldığı izlenimi doğacağından dolayı reddetmişti.

 

Bu konudaki Komisyon yaklaşımı henüz kesinleşmemiştir.

 

Birkaç olasılıktan söz edilebiliz.

 

Komisyon 3 ekim öncesinde taramayı başlatabilir veya 3 ekim günü müzakereleri resmen açıp, taramanın müzakere süreciyle birlikte başladığını ilan edebilir. Tarama 3-6 ay sürebileceği gibi, İspanya örneğinde yaşandığı gibi, 1-2 yıla kadar dahi uzatılabilir.

 

Bütün bu olasılıklar, Türkiye’nin yaklaşımına, AB ülkelerindeki havaya ve Komisyonun iş yüküne bağlı şekilde değişebilir.

 

Aslında bugünün gerçeği, katılım müzakerelerinin yakınlaştığıdır.

 

Üstelik, hemen başlamaması da birim için iyidir.

 

Zira, kendi kendimizi aldatmayalım. Türkiye henüz müzakerelere hazır değildir. Ne müzakerecisi vardır, ne müzakere heyeti. Ne müzakere talimatı bulunmakta, ne de örgütlenme için gereken yasalar hazırdır. Bürokrasi tam bir kafa karışıklığı içindedir. Ne yapacağını, hatta AB ile müzakerenin ne anlama geldiğini dahi bilememektedir.

 

En iyisi birkaç ay nefes almak, hazırlıkları tamamlamak ve ardından harekete geçmektir. O arada da, başta bürokratlarımız ve medyamız olmak üzere, hepimiz bir eğitim sürecinden geçeriz. Neyin ne anlama geldiğini, düzeysel dahi olsa anlar ve şu ünlü ince ve uzun yolda yürüyüşümüze başlarız.



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…