Mehmet Ali Birand
 
KÜRT SORUNUNDA, EPEY MESAFE ALINDI, ANCAK...
 
 

KÜRT SORUNUNDA, EPEY

MESAFE ALINDI, ANCAK...

 

Dünkü yazımda, Öcalan yakalandıktan sonraki 7 yıl süresince Ankara’nın Kürt sorunun çözümünü kolaylaştıracak veya Kürt kökenli vatandaşların beklentilerinden hiç değilse bir bölümünü karşılamak için hiçbir adım atmadığına değinmiş ve büyük bir fırsatın kaçırıldığını anlatmıştım.

           

Türkiye, 20 yılı aşkın süredir mücadele ettiği PKK terörünü durdurabilmek için daha başka fırsatlar da kaçırdı. Ancak şu 20 yılı bir incelersek, dünden bugüne çok mesafe alındığını da görürüz.

           

1980’lerde Kürt kimliği tanınmazdı. Türkiye kürtlerin bulunmadığı iddia edilirdi. Özellikle askerler, Kürtlerin aslında dağda yaşayan Türkler olduklarını iddia ederlerdi. Bu yönde kitaplar, bilimsel araştırma adı altında makaleler yayınlatırlardı. Tabii bu iddiayı kimseye kabul ettiremediler.

           

12 eylül darbesi, Kürt sorununun derinleşmesinin başlıca sorumlusudur.

           

Askeri yönetim, herşeyi yasakladı.

           

Kürtçe konuşulamaz, Kürtçe şarkı söylenemez, yeni doğan çocuklara Kürtçe isim konulamaz, köylerin eski Kürtçe isimleri de Türkçeleştirilirdi. Bütün bunlara bir de Diyarbakır hapishanesindeki işkenceleri eklersek, PKK’nın nasıl kolayca geliştiğini daha iyi anlarız.

           

Size kendimden bir örnek vereyim.

           

12 eylül darbesinin kitabını yazmıştım. Cumhurbaşkanı Kenan Evren kitabı sonunda okumak koşuluyla söyleşi vermeyi kabul etmişti. Nitekim yazım bitince köşke yolladım. Darbenin nedenlerini anlatırken, bana Kürt sorunundaki yaygınlaşmanın da gerekçelerden biri olduğunu söylemiş, ben de kitaba almıştım. Bir süre sonra Çankaya’dan aradılar ve Evren’in benimle görüşmek istediğini söylediler.

           

Beni görünce ilk sözü “Ben söyledim, ancak Kürt sorunu ile ilgili bölümü çıkartırsan bu kitaba izin veririm” dedi. Evren, kitapta Kürt kelimesinin bulunmasına itiraz ediyordu.

 

İster istemez kabul ettim ve kitap yayınlandı. İşte bu olay bana, askerin Kürt sorununa ne kadar duyarlı olduğunu ve yanlış baktığını öğretti.

 

Bakın oralardan nerelere geldik.

 

Bugün artık Kürtçe konuşuluyor. Kimse sorgulamıyor.

 

Kürtçe isim verilebiliyor. Köylerin eski Kürt isimlerini tekrar almalarına imkan sağlanıyor. Kürtçe öğrenilebiliniyor. En önemlisi, Devletin resmi televizyonu Kürtçe yayın yapıyor.

           

Sadece TV yayını dahi, Türkiye Cumhuriyetinin Kürt varlığını kabul ettiği anlamına geliyor. Yani, 20 yıl içinde “Kürt denilen bir ırk yoktur” diyen resmi politika “Kürtleri kucaklama” noktasına gelmiştir.

           

Ancak bu adımlar öylesine zamansız atılmıştır ki, beklenen etkisini yapamamıştır. Zamanında yapılmış olsaydı, bu sorunun yarattığı bataklık çok daha kolaylıkla kurutulabilirdi.

           

Buna beceriksizlik mi, yoksa siyasi korkaklık mı demek gerekir bilemiyorum. Bildiğim ve yıllardır bu konuyu Devletin üst noktalarında yöneten kişilerle yaptığım konuşmalardan öğrendiğim en korkunç gerçek, Ankara’daki kurumların bir Kürt politikası konusunda anlaşamamaları olmuştur.

           

Ankara’da, asker ve Mit farklı düşünür, eskiden Köşk ve hükümetler de farklı görüşlerle ortaya çıkarlar ve bu kakafoniden hiçbir zaman ortak bir politika çıkamazdı. Hoş şu sıralarda belki durum biraz daha değişik. Hiç değilse hükümet ile köşk olaya aynı pencereden bakıyorlar, ancak güvenlik kuvvetleriyle hala harmoni oluşturabilinmiş değil.

 

TÜM KIŞKIRTMALARA RAĞMEN

TÜRK-KÜRT ÇATIŞMASI ÇIKMADI

 

Bütün bu kargaşa içinde hepimizin memnun olması gereken nokta, Türk ve Kürt toplumlarının tüm kışkırtmalara, tüm saçmalıklara rağmen tahrik olmamalarıdır. Son 20-25 yıldır, defalarca bir iç çekişmenin kenarından döndük. Korkunç suikastlar yaşadık. Cenaze törenleri yürekleri parçaladı. Yine de, belirli ve bilinen  Türk ve Kürt gurupların çatışmasının dışına çıkılmadı. Toplumun büyük bölümü sağduyulu davrandı.

 

Ben bundan sonra, o eski iç savaş korkusunun gerçekleşeceğine inanmıyorum.

 

Yeter ki, siyasi otorite ne yapacağına karar versin.

 

Artık, ne yapılması gerektiği de hemen hemen bellidir.

           

Türkiye, eş zamanlı olarak hem Kürt sorununun genelinde, hem de PKK’ya karşı cesur önlemler almak ve uygulamaya sokmak zorundadır. Bu çukurdan başka türlü çıkmamıza da imkan yoktur.

           

Türk ve Kürt toplumları sağduyulu hareket ediyorlar dedikse de, karşılıklı sabırlarla fazla da oynamamak gerekir.

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…