2005’TE BİR
TARİH YETERLİ
17 Aralık tarihi yakınlaştıkça, AB başkentleri arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor.
Şu andaki son durumu şöyle özetleyebilirim:
- Türkiye’ye tarih verilmesi konusunda genel bir uzlaşı var. Kararın ertelenmesini ileri süren birkaç ülke var ise de, bu konuda ısrarlı olmadıklarını belli ediyorlar.
- Asıl tartışmalar, müzakere tarihi üzerinde oluyor. Başta Fransa, bazıları 2005’in ikinci yarısını, bazıları 2006’nın ilk aylarında başlatılmasını öneriyorlar. Fransa’nın ısrarı Türkiye müzakerelerinin 2005’te yapılacak AB anayasası referandumundan sonra başlatılmasından kaynaklanıyor. Türkiye’ye muhalefetin, AB anayasasına olumsuz yansımaması için böyle bir “ricada” bulunduklarını belirtiyorlar.
- Birde, 17 Aralık doruğunda yayınlanacak bildiriye, Türkiye müzakereleriyle ilgili olarak konulacak görüşlerin pazarlığı yapılıyor. Bazı ülkeler önemli koşullar getirilmesini, diğerleri Türkiye’ye çok farklı muamele yapılmamasını savunuyorlar.
ÖNEMLİ OLAN BİR
TARİH VERİLMESİDİR
İşin esası, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlayacağı kesin bir tarihin alınmasıdır.
Bu tarih isterse 2005’in Mart’ı, isterse Temmuz’u veya Kasım’ı olsun, hiçbir şey farketmez.
Yeter ki, net ve açık bir tarih verilsin.
Müzakerelerin başlaması için yeni bir ön koşul olmasın... Kopenhag Kriterleri dışında yeni isteklerde bulunulmasın...
Türk kamuoyunun kabul edemeyeceği, Avrupa Komisyonu’nun son raporunda ortaya koyduğu görüşlerin ötesine geçen kısıtlayıcı unsurlar çıkarılmasın...
Türkiye’ye “müzakerelere şu tarihte başlayabiliriz” densin yeter...
17 Aralık kararında, canımızı sıkabilecek sözlerle karşılaşabiliriz. Müzakere sürecinin tam üyelik anlamına gelmediği, müzakereler süresinde Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkilerin rayına oturtulması gerektiğine dair uyarılarla da karşılaşabiliriz.
Bunların hiçbiri müzakerelere başlamak kadar önemli değildir. Müzakerenin kendi dinamiği içinde ne koşul kalır, ne kısıtlama...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|