BU, TSK’NIN DEĞİL
POLİSİN İŞİ OLMALI
Genelkurmay Başkanlığı sonunda sessizliğini bozdu. Basına “fişleme” adıyla yansıyan ve geniş bir eleştiriyle karşılanan olayın bazı eğitimsiz subayların hatalı 1-2 soru sormasından kaynaklandığı ve tamamen yasalara uygun biçimde gerçekleştirilmiş bir “görev” olduğu belirtiliyor.
Yasalar, polisin başa çıkamayacağı kadar büyük olaylarda askerin göreve çağırılabileceğini söylüyor. Asker de, yine yasalardan aldığı yetkiyle ve hazırlıklarını yapabilmek için araştırma istiyor.
Buraya kadar herşey normal görünüyor.
Aslında eleştiriler de işte bu noktadan kaynaklanıyor.
Yasalar öylesine düzenlenmiş ki, Askerimize gereğinden fazla ve gereksiz görevler verilmiş. Halk ile karşı karşıya kalmasının sakıncaları yeterince düşünülmemiş.
Polis ve jandarmanın güçlendirilmesi, büyük olaylarla başa çıkabilmeleri için donatılmaları ve eğitimden geçirilmeleri yerine, görev hemen askerin sırtına atılmış.
İnsan kendi kendine sormadan edemiyor:
“Hangi büyüklükte bir olay çıkabilir ki, tanklı tüfekli askeri birlikleri harekete geçirme zorunluğu doğar? Neden toplumun karşısına asker dikilir? Polis ve jandarma ne güne dururlar?”
1960-80 arasında yaşadıklarımızdan hala gereken dersi almadık mı?
Eski yanlış uygulamalardan yola çıkıp, bundan sonrasına bakalım.
- Artık askerimizi toplumsal olaylarda halk ile karşı karşıya bırakmamalıyız. Büyük bir zorunluk doğsa dahi, bunun için (ABD’de olduğu gibi) özel eğitimli birliklerle yetinmeli, görevi TSK’nın bütününe yaymamalıyız.
- Polis ve jandarmanın, hem donanım, hem de eğitim açısından düzeyini mutlaka yükseltmeliyiz.
- TSK’yı içerde kolluk gücü gibi kullanmamalı, rejimi koruma ve kollama görevini polis ve jandarmaya, toplum içindeki zararlı gruplaşmaların izlenmesi ve fişlenmesini de MİT ve polisin istihbaratına bırakmalıyız.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|