Mehmet Ali Birand
 
BU SONUÇTA EN HAYATİ ROLÜ KİMLER OYNADI? (1)
 
 

BU SONUÇTA EN HAYATİ

ROLÜ KİMLER OYNADI? (1)

           

Hezimetler öksüz çocuklardır. Başarıların ise çok sahibi çıkar. Kıbrıs konusunda gelinilen bu noktaya çok kişinin katkısı oldu. Kimi küçük, kimi büyük katkıda bulundu. Ancak, bir de en önde siyasi sorumluluğu alanlar var. Bu konu üzerinde daha uzun süre yazılar yazılacak ve bilançolar çıkarılacaktır mutlaka, ancak  bu aşamada sıcağı sıcağına, elde edilen sonuçta en çok kimlerin katkısı olduğuna bakarsak karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor.

 

ERDOĞAN- GÜL İKİLİSİ:

SİYASİ BAŞARI ONLARA AİT

           

Kim ne derse desin, bugün bir noktaya gelindiyse bunda en büyük pay Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve hemen onun yanı başında da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e aittir. Türkiye New York’ta attığı adımı gerçekleştirememiş olsaydı, bugün hala yerimizde sayıyor olacaktık.

           

40 yıldır süre giden, kemikleşmiş, kimselerin dokunamadığı ve toplum olarak tabulaştırdığımız Kıbrıs sorunu çözerken, siyasi irade gösterdiler. Cesur davrandılar ve daha da önemlisi, bu noktaya gelinirken etrafı döküp kırmadılar. Yönetime katılan kurumları karşılarına almadılar. Silahlı Kuvvetleri ve Cumhurbaşkanı’ nı ikna etmesini bildiler. Direnmeleri “ben karar verdim,  bu şekilde olacaktır” şeklindeki dayatmalara gitmeden, aksine bir yandan siyasi irade gösterip, öte yandan da ikna yöntemiyle yumuşattılar.

           

Gül’ün genel yaklaşımı buna müsait idi, ancak doğrusu ben Tayyip Erdoğan’ın bu kadar iyi oynayabileceğini tahmin etmiyordum. 2002 Kopenhag doruğunda ve 2003 Lahey toplantılarındaki inişli çıkışlı yaklaşımı gördükten sonra, yoğurdu üfleyerek yemeğe başlamıştım. Başbakanın, belirli bir aşamadan sonra böylesine kararlı ve daha da önemlisi cesur davranabileceğini beklemiyordum. New York’ta son dakikada masaya konulan formül, BM yetkililerini dahi şaşırttı.

           

Erdoğan- Gül ikilisi Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli kararını almış oldular. Yüklendikleri  risk çok büyüktü ve her siyasetçinin kolay kolay taşıyamayacağı nitelikteydi.

           

Eğer bugün bir yere gelindeyse, herkes çok iyi bilmelidir ki, kredinin büyük bölümü bu iki siyasetçiye aittir.

                          

ORG.ÖZKÖK:

ANAHTAR ROL OYNADI

 

Eğer tüm riskleri omuzluyarak gösterdikleri cesaret ve  irade ile Erdoğan- Gül ikilisi, siyasi açıdan en büyük prime hak kazandılarsa, Kıbrıs denilince en büyük duyarlığı gösteren Silahlı Kuvvetlerin başındaki isim de tarihe geçecektir.

           

Org. Özkök’ün bu dönemde Genelkurmay Başkanlığında bulunması, Türkiye’nin  büyük bir şansı olmuştur. Özellikle  Kıbrıs konusunda gösterdiği sağduyulu yaklaşım unutulmamalıdır. Kamu oyuna yansıyan izlenim, başta Kara Kuvvetleri ve Jandarmanın Annan planına ters baktıkları şeklindeydi. Nitekim basına yansıyan bazı demeç ve söylentiler, emekli bazı Komutanların yaydıkları hava, TSK içinde önemli bir direnmenin işaretleriyle doluydu.

           

Org. Özkök, Silahlı Kuvvetler içindeki direnmeleri son derece ustalıkla yönlendirmeyi bildi. AKP hükümetine karşı kuşku ve kaygıları, Kıbrıs konusuyla karıştırılmasına izin vermedi. Kendi açısından o da, Erdoğan gibi büyük cesaret ve irade gösterdi. İstese, bugün gelinilen noktayı kolaylıkla engelliyebilirdi.

           

Yapmadı.

           

Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarının nereden geçtiğini çok net şekilde gördü ve hükümet ile uyumlu bir çalışma yaptı. TSK içindeki muhaliflere, böyle bir kararın siyasi iktidarların sorumluluğunda olduğunu, askerin görüşünü vermenin ötesine geçmemesi gerektiğini ve TSK’ nın tutumu konusundaki son sözün de kendisine ait olduğunu anlattı.

           

Benim dışardan algıladığım buydu. İzlenimlerin gerçeği yansıttığını düşünürsek, Org. Özkök’ü hepimizin tebrik etmesi gerekir.

 

UĞUR ZİYAL:

SIRADIŞI BİR DİPLOMAT

           

Bazı kişiler vardır, kendilerini öne atmazlar. Reklama hiç önem vermezler. İnsanlar belki tam algılayamazlar, ancak bu kişiler  tutumlarıyla tarihin değişmesine sessiz sedasız inanılmaz katkıda bulunurlar.

           

Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Uğur Ziyal’den söz ediyorum.

           

Ziyal Kıbrıs konusundaki yaklaşımıyla, Türk dışişleri Bakanlığının bir ara yıpranmaya başlayan prestijini kurtarmıştır. Sadece bununla kalmamış, direnen bürokrasiyi, Cumhurbaşkanlığını, Denktaş’ı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde kaygı duyan çevreleri ikna etmiştir.

           

Ziyal en büyük desteği Gül’ün gösterdiği siyasi iradeden almış, ancak bunun ötesine geçerek kişisel prestijini kullanmış ve Türkiye’ nin herkesi şaşırtan kararının alınmasında anahtar rol oynamıştır.

           

Hem içerdeki direnişleri kırmış, hem de dış ilişkilerdeki orkestra şefliğini inanılmaz bir başarıyla gerçekleştirmiştir.

           

Kıbrıs müzakerelerine başından itibaren katılan, BM’ nin üst düzey bir diplomatının Uğur Ziyal hakkındaki şu sözleri, sanıyorum herşeyi çok iyi özetliyor:

           

“Uluslararası düzeyin çok üstünde bir diplomat. Onun bu aşamada dışişleri müsteşarı olması sizin için büyük bir şanstır.”

 

DENKTAŞ VE TALAT:

ÇOK ETKİLİ OLDULAR

           

KKTC açısından en büyük katkı, Rauf Denktaş, Serdar Denktaş ve M.Ali Talat’tan geldi. Rauf Denktaş, Annan planına çok itiraz etmesine rağmen, Ankara’nın ortak politika saptaması üzerine ve Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını düşünerek tutumunu değiştirdi ve işlerin olumlu sonuçlanmasında önemli rol oynadı. Bu değişiklikte hem Denktaş’ın Türkiye sevgisi, hem de gerçekçi politikacılığı ön plana  çıktı. Serdar Denktaş  ve M.A.Talat’ın seçimler öncesindeki duruşları ve özellikle de seçimlerden sonraki tutumları, Ankara’nın işini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Eğer seçimlerden bu ikilinin kurduğu hükümet çıkmamış olsaydı, bugün New York’taki sonucu almak son derece zor olurdu.

           

M. Ali Talat, Başbakan olduktan sonra özellikle Rauf Denktaş’a karşı tutumunu son derece ölçülü ve duyarlı bir düzeyde tutmasını bildi. Eski  kavgaların üstüne sünger çekti ve  Cumhurbaşkanı’nın güvenini kazanmaya çalışmıştı. Kendini değil, Denktaş’ı ön plana çıkardı.

           

Serdar Denktaş, babası ile hükümet arasında tam anlamıyla bir sigorta rolü oynadı. Hem çözümden yana tutum alaması, aynı zamanda da babasının müzakerecilikten ayrılmamasını sağlamak çok zor bir işlevdi, ancak Sedar bunu gerçekleştirmesini bildi. Böylece, KKTC ve Türk toplumlarında parçalanmalar önlenebilmiş oldu.

           

Her ikisinin özellikle New York görüşmeleri sırasındaki olgun tutumları, Cumhurbaşkanı Denktaş’ı sürekli el üstünde tutan yaklaşımları da dikkate değerdi.

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- Hadi bir defa başladık...
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…