Mehmet Ali Birand
 
BİZE, TARİH VE TAM ÜYELİK SÖZÜ YETER... BRÜKSEL.
 
 

BİZE, TARİH VE TAM

ÜYELİK SÖZÜ YETER...

BRÜKSEL.

 

           

Bu yazıyı okuduğunuz sıralarda büyük olasılıkla karar açıklanmış olacak.

           

Belki dün gece geç saatlerde  sonuç belirlenmiş ve medya’ya sızmıştır. Belki de büyük bir kriz çıkmış ve pazarlıklar bir krize dönüşmüştür. Bütün bu olasılıkları bir yana bırakarak bu yazıyı hazırladım. Amacım, çıkacak olan bildiriyi okurken, nelere dikkat dikkat etmemiz gerektiğini hatırlatmaktır.

           

Türkiye açısından aranması gereken en önemli unsurlar bence şunlardır:

 

1)      Müzakerelerin 2005 yılı içinde başlatılması ve net bir tarihin açıklanması. Bu tarihin 2005’ in ilk veya ikinci yarısında olmasının pratikte hiçbir önemi yoktur. Yılın başından itibaren “ tarama” diye adlandırılan süreç başlatılır, ardından da müzakereler için masaya oturulur. Zaten tarama süreci, müzakerelere geçileceğinin en belirgin işaretidir.

2)      Bildiride, bu müzakerelerin katılmaya yönelik olduğunun belirtilmesi önemlidir. Eğer bu katılma kelimesi kullanılmazsa, o zaman kuşkular artar.

3)      Yine aynı bildiride, İmtiyazlı Ortaklık kelimelerinin kesinlikle bulunmaması gerekir.

4)      Buna karşılık, müzakerelerin ucunun açık olduğu, müzakere masasına oturmanın tam üyeliği garantiye almak anlamına gelmeyeceğinin belirtilmesi veya müzakerelerde bir sonuç alınamazsa, Türkiye’nin rızasıyla başka ilişki formülleri aranacağının belirtilmesi Türkiye’yi teknik olarak rahatsız etmez. Bu cümlelerin özellikle Fransa başta olmak üzere, birçok üye ülkenin iç politikada muhalifleri yatıştırmak için konulduğunu bilmemiz gerekir. Pratikte bu cümleler Türkiye’ye ilerde tam üyelik verilmeyebileceği anlamını çağrıştırdığından dolayı Ankara tarafından itirazlarla karşılandı. Teknik açıdan büyük anlam ifade etmese dahi siyasi yönden bu yaklaşımın Türk kaumoyuna anlatılıp anlatılamayacağına son dakikada Başbakan Erdoğan karar verecektir. Konu (tekrar ediyorum)  teknik değil tamamin politiktir.

5)      Kıbrıs konusunda, örneğin müzakerelerin başlaması için Güneyin tanınması gibi bir koşul kesinlikle kabul edilemez. Kıbrıs ile ilgili olarak genel bir hatırlatma, müzakere süresinde bir çözüm gerektiği mesajını veren cümleler normal karşılanmalı.

6)      Ege ile ilgili olarak Helsinki bildirisine atıfta bulunulması ve komşular arasındaki sorunların tam üyeliğe kadar çözülmesine dikkat çeken bir paragrafta bizi üzmez. Buna karşılık Yunanlılar tatmin edilmiş olur. Ayrıca unutmayalım ki, Lahey adalet divanına gitmekten kaçınan biz değiliz. O konuda rahatız.

7)      Müzakereler sırasında Kopenhag Kriterlerinden sapma veya  bu ilkelere tamamen ters düşecek (askeri darbe gibi) gelişmeler karşısında, görüşmelerin askıya alınması yolundaki bir paragrafın da sakıncası yoktur. Zira böyle bir paragraf konmasa dahi, her AB ülkesinin ve de AB Komisyonunun müzakereleri askıya almayı önerme yetkisi vardır. Son karar için 17 ülke oyu gerekeceği için, bu madde ile oyun oynanamaz. Üstelik Kopenhag Kriterlerinden tümüyle sapacak olan bir Türkiye, zaten müzakerelerden kalkmayı da göze almış demektir.

8)      Serbest dolaşım, Fon’lardan yararlanma ve Tarım konularındaki sürekli engellemelerle ilgili paragraf da Türkiye’yi rahatsız edecek tek kelime kısıtlamaların “devamlı” olduğunun belirtilmesidir. Devamli kelimesinin yerine başka bir kelime konduğu taktirde Ankara daha rahat edecektir. Ayrıca, böyle bir madde AB anayasasına aykırıdır ve müzakereler sürecinde kolaylıkla iptal edilir.

 

ÖNEMLİ OLAN, BİR

SÜRECİN BAŞLATILMASIDIR

           

Bu tip pazarlıklardan herkesin istediğini alması gözlenir. Her tarafta kendi kamuoyuna satabileceği birşeylerle çıkabilmelidir.

           

Türkiye için önemli olan masaya oturmaktır.

           

Masaya oturmuş bir Türkiye’nin kısa vadedeki en büyük kazancı yabancı yatırımların akmaya başlamasıdır. Eğer zaman geçirmeden, adli reform yapılır ve bürokrasideki büyük engellemelerden kurtulunabilirse, yabancı yatırımlar Türk ekonomisine taze kan vermeye başlar.

           

Bundan dolayı da, başından beri durmadan aynı tezi savunuyorum: Ayrıntılarda kaybolmayalım. Masaya oturalım ve bir süreci başlatalım. Geriye kalanları masada halledebiliriz. Üstelik unutmayalım ki, kimse kimseye zorla istemediği birşeyi kabul ettiremez.

           

Kendimize güvenelim ve elde edeceğimiz başarının keyfini çıkaralım.

           

Bardağın daha çok dolu tarafını görelim.

           

Türkiye’nin AB adaylığı başka hiçbir ülkeye benzemiyor. Pandora kutusunun açılmasıyla birlikte ortaya öylesine cinler dağıldı ki, bunları ancak bizler yatıştırabiliriz.

           

Bugün Türkiye açısından mutlu bir tarih olacaktır.

           

Bundan eminim. Aksini düşünmek dahi istemiyorum.



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…