Mehmet Ali Birand
 
AB PES ETTİRMEK, TÜRKİYE KAÇMAK MI İSTİYOR ?
 
 

AB PES ETTİRMEK,

TÜRKİYE  KAÇMAK MI İSTİYOR ?

BRÜKSEL.

 

           

16-17 Aralık günlerine kadar sürecek olan bir sinir savaşı yaşanıyor.

           

Türkiye’nin tutumu çok açık:

           

“Müzakerelerin başlaması için Kopenhag Kriterlerini doldurma koşulunu biz yerine getirdik. Avrupa Komisyonu da bu konuda görüşünü bildirdi. Türkiye ile müzakerelerin açılmasını onayladı. Bundan dolayı, bize açık ,net ve koşulsuz bir müzakere başlama tarihi vermeniz gerekir.Müzakereleri zorlaştıracak ve müzakere sonucunun tam üyelik dışında başka formüllere götürebilecek önlemler koyulmasını istemiyoruz.”

           

Avrupa Birliğinin tutumu da şöyle:

           

“25 üye ülkenin iç politika nedenleriyle ve Türkiye’ nin büyüklüğü karşısında kendimizi güvenceye alacak bazı kıstasları sizlere hatırlatmamız gereklidir.Zira unutmayın, bu kulübe siz katılıyorsunuz. AB, Türkiye kulübüne katılmıyor.”

           

Şimdi bu iki tutum arasında bir mücadele yapılıyor.

           

Türkiye, bardağın dolu tarafını çoğaltmaya çalışıyor.

           

AB ise, Türkiye’ye net bir müzakere tarihi verirken, karşılığında da bardağın diğer bölümünü biraz boşaltma çabasında. Bu sayede, hem kendi iç politika sıkıntılarından kurtulmak, hem de açık bir tarih verilmesini 25 üyeye kabul ettirebilmek, yani en geniş uzlaşıyı bulma çabasında.

           

17 Aralık bildirisine girecek cümleler gayet tabii önemli. Bu cümlelerin, Türkiye müzakerelerinin tam üyeliğe gitmeyeceği kuşkusunu arttırması durumunda, en büyük sakınca yabancı yatırımlar açısından ortaya çıkacak. Yabancı yatırımcılar, Türkiye-AB müzakerelerinin tam üyelikle bitmeyeceği izlenimi edindikleri taktirde, mütereddit davranacaklar ve Ankara AB’ den beklediği en önemli avantajı kaybedebilecek. Ankara’nın duyarlığı işte bundan kaynaklanıyor.

 

GARİP SENARYOLARDAN

SÖZ EDİLİYOR

           

Karşılıklı tartışmalar öyle bir noktaya geldi ki, Brüksel’deki gözlemciler her iki tarafın gizli bir gündem peşinde koşup koşmadıklarını sorgulamaya başladılar.

           

Acaba Avrupa Birliği, bildiriye çekinceler doldurup Türkiye’ye pes ettirmek ve müzakereleri başlatma girişiminden vaz geçirmek mi istiyor, diyenlere rastlıyorum.

           

Bunun bir mantığı var.

           

Tayyip Erdoğan’ın genel tutumunu bilen bu çevreler, Başbakanın taşıyamayacağı kadar yükle karşılaşması durumunda “biz vazgeçtik” diyebileceğini ileri sürüyorlar.

           

Diğer bir senaryo da, AKP hükümetiyle ilgili.

           

Acaba, Tayyip Erdoğan müzakere sürecini kaldıramayacağını gördü de, şimdiden red kararını mı hazırlıyor ?

           

Şimdiden bu senaryolardan hangisinin doğru olduğunu söylemek imkansız. 17 Aralık gününe kadar beklemek gerekecek.

           

Ancak, sinir harbinde AB’nin daha deneyimli olduğu da ortada.

           

Tüm gözlemciler, Türkiye’nin taşıyabileceği oranda bir yükle karşılaşması durumunda, açık bir tarih verilmesini zafer olarak niteleyeceğinden eminler. Bu konudaki en önemli koşulun “imtiyazlı ortaklık” cümlesinin 17 Aralık bildirgesine girmemesi olduğunu da saklamıyorlar. Böyle bir olasılıkta Türkiye’nin hayır diyeceğine inanıyorlar.

           

Fransa hala kilit konumunu koruyor.

           

Cumhurbaşkanı Chirac’ın elinde birkaç formül bulunduğunu ve İmtiyazlı Ortaklık kelimeleri olmadan, ancak “müzakerelerin ucu açıktır cümlesiyle yetinebileceği söyleniyor.

Ankara’daki tutumun sertleşmesi Brüksel’de halen pek dikkate alınmıyor. Buradaki bürokratlar daha çok üye ülkelerin itirazlarıyla meşguller. Dönem Başkanlığını elinde tutan Hollanda, bu açıdan son derece önemli. Eğer diğer üyeleri ikna edebilirse, sorun aşılabilecek. İşte bu yönden, dün akşam Başbakan Erdoğan ile Hollanda Başbakanı arasındaki görüşme dikkatle izlendi. Erdoğan, Hollandalı meslekdaşını ikna edebildiyse, mesele yok. Aksi halde işler daha da zorlaşacak.

 

Burada yaşananlar çok doğal karşılanıyor. Hemen her aday ülke ile aynı gerilimden geçildiğine dikkat çeken bir Komisyon yetkilisi bana aynen şunları söyledi:

           

Hiç sinirlenmemek gerekir. Önemli olan, Türkiye’nin müttefiklerini harekete geçirmesidir. Eğer Almanya ve İngiltere tam destek verirlerse, mutlaka bir orta yol bulunur.”

           

Anlayacağınız, önümüzdeki hafta sonuna kadar gerilimli günler geçireceğiz.



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…