ASKER’İN SİYASETTEKİ
YERİ VE ETKİSİ DEĞİŞTİ
2008’i tarihçiler, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Siyasi İktidarlarla ilişkilerindeki değişimin netleştiği yeni bir sürece giriş yılı” olarak niteleyecekler.
Bu gözlemimi anlatabilmem için, öncelikle kamuoyunun TSK’ya eski bakışını kısaca hatırlatmam gerekiyor.
Türk toplumunun büyük bir bölümü (özellikle laik, eğitimli orta ve üst sınıf) için Türk Silahlı Kuvvetleri sistemin güvencesiydi,
Laikliğin bekçisi sayılırdı. Bu çerçevede iktidarların tarafsız bir denetçisi gibi algılanırdı. Yolsuzluklardan arınmış, ciddi, disiplinli, iyi eğitim görmüş, kendini değil sadece vatanını düşünen ve gerektiğinde de “halk adına ve rejimi-vatanı korumak için müdahale etmesi istenen” bir kurumdu.
Türk toplumu uzun yıllar Askerini her derde deva bir Süperman gibi gördü. Sisteme ters düşen iktidarlar askere şikayet edilir ve Paşalar da halkın isteği üzerine iktidarlara müdaheleyi görev sayardı. Toplumdan da alkış alırdı.
TSK da, kendine verilen bu denetim görevini severek yerine getirirdi. Ne zaman müdahale etse, yönetimde 1-2 yıldan fazla kalmayarak, verilen görevi kendi çıkarı için kullanmak istemediğini gösterirdi.
Bu durum ona müthiş bir güç vermişti.
Halk, oy verip seçtiği kişilerden çok Askerine güvenirdi. Asker de bu konumunu kolaylıkla kullanırdı. Gerektiğinde bir demeç veya açıklamayla, iktidarlara geri adım attırır, karar değiştirmelerini sağlar, hatta hükümetleri istifa ettirebilirdi.
İşte, AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte bu denge yavaş yavaş değişmeye başladı.
2008’de de yepyeni bir denge kuruldu.
2004’te Kuvvet komutanlarının AKP’yi durdurmak için darbe niyetiyle bazı hazırlıklar yaptıkları, ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Özkök’den bekledikleri desteği göremedikleri için, çalışmalarını derinleştiremediklerini Nokta dergisinin yayınladığı GÜNLÜK’lerden öğrendik. Org. Özkök’ün laik kesimden büyük tepki almasına rağmen, AKP’ye karşı girişimleri önlediği zamanla anlaşıldı.
Ancak, Genelkurmay Başkanlığına Org. Büyükanıt’ın gelmesiyle birlikte, TSK’nın tutumu da değişti. Hele AKP’nin, Çankaya’ya türbanlı eşiyle birlikte Abdullah Gül’ü çıkartmak istemesi, laik kesimi çıldırttı. Sistemin elden gideceği korkusu yayıldı ve TSK’nın kapısı çalınmaya başlandı.
Org. Büyükanıt, 2006-2007 döneminde, laiklerin istedikleri gibi davrandı.
Hem laiklik, hem de Kuzey Irak konusunda sürekli bir tartışma, hatta kavga ortamına girildi.
Genelkurmay Başkanı her fırsatta iktidarı eleştirdi... Asker, türbanlı eşleri davetlere çağırmadı... Laikçi gurupların organize ettikleri ünlü Cumhuriyet mitinglerinde, Anıtkabir’e yürüyüş gösterilerinde Asker açık bir tavır aldı... Nihayet en büyük talihsizlik 27 nisan 2007 gecesi, TSK sitesine konan ve bir muhtıradan daha ağır bir dilde kaleme alınmış açıklama oldu.
Kimine göre bu bir ültimaton idi. 22 temmuz genel seçimleri öncesinde, açıkça AKP hedef alınıyor ve ağır bir dille suçlanıyordu.
TSK, klasik rolünü oynamış ve iktidarın değişmesini istiyordu.
Ancak bu defa işler alışılmışın dışında gelişti.
İktidar açıklamaya aynı sertlikte ters bir yanıt verdi. 22 temmuz seçimlerinde de, AKP’nin yüzde 37’lik oy oranını yüzde 47’ye çıkartarak, TSK’ya “seninle aynı görüşte değiliz” mesajı verdi.
Eski dengeler bozuldu.
TSK, 22 nisan açıklamasına rağmen sesini çıkaramadı.
2008’de bu yeni denge perçinlendi.
Gül, Cumhurbaşkanı oldu.
Cumhuriyet mitingleri bitti.
5 mayıs 2007 tarihinde Dolmabahçe’deki Erdoğan ile Org. Büyükanıt arasında “başbaşa üç saat süren görüşme” ardından, TSK ile iktidar arasındaki eski kavgalar tümüyle kesiliverdi.
Yeni Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, eski yaklaşımı tümüyle değiştirdi. Temel ilkelere bağlı, ancak sürekli iktidarla sürtüşen bir TSK değil, işini iyi yapan, gerekmedikçe konuşmayan, önceliğini PKK terörüyle mücadeleye veren ve yeni bir iletişim stratejisi ile toplumun güvenini korumaya çalışan bir TSK yaratmak için kollarını sıvadı.
Özetle 2008, Türk Silahlı Kuvvetlerinin artık siyasi iktidarlara müdahele etme döneminin kapandığının iyice anlaşıldığı yıl oldu.
İLK DEFA, KENDİLERİNİ
ANLATMA İHTİYACI HİSSETTİLER
Org. Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığının ilk dönemindeki en belirgin yanı, AKP iktidarı süresince yaşananlar nedeniyle, Genelkurmay ve TSK içinde kırılıp dökülen kalpleri, sert tepkileri tamir etmek ve ülkenin her kesimiyle iletişim kurmak oldu.
TSK’nın PKK terörüyle mücadelesi bu iletişim ihtiyacını arttırdı.
2008’in bilançosu biliniyor:
PKK : 670 ölü. 224 yaralı ve teslim olan
Asker : 109 şehit 94 yaralı
Sivil : 24 ölü 50 yaralı.
Geçmişteki sonuçlarla karşılaştırılırsa, TSK’nın başarılı bir yıl geçirdiği söylenebilir. Ancak 2008’e asıl damgasını vuran, Washington ile istihbarat paylaşımı anlaşması sayesinde, sınır bölgesinde gerçekleştirilen, 21 şubat’ta başlayan ve 8 gün süren, binlerce askerin karlı dağlarda PKK’lı avına çıktığı Güneş Operasyonu ve bütün yıl süresince insansız uçakların verdikleri bilgiyle gerçekleştirilen bombardımanlardı.
Güneş Operasyonu, PKK’nın hazırlıklarına beklenmedik darbe indirdi. Kar altında ve büyük risk alarak gerçekleştirilen bu harekat, terör örgütünün ilkbahar-yaz girişimlerini büyük ölçüde bozdu.
TSK ilk defa PKK’yı kendi kovuğunda vurdu.
İnsansız gözleme uçakları da 2008’in yeniliği idi.
Org. Büyükanıt’ın deyişiyle “PKK faaliyetlerini BBG Evine dönüştüren” bu uçaklar sayesinde, PKK’nın Kuzey Irak’tan Türkiye’ye geçişi büyük oranda güçleşti, ancak tamamen kesilemedi. Yine de, Washington’un Ankara’ya istihbarat vermeye başlaması, PKK’nın Kuzey Irak’taki faaliyetini kısıtlama açısından tam bir dönüm noktası oluşturdu.
2008’de, terörle mücadelede TSK’nın moralini bozan ve kamuoyunda da bazı soru işaretlerinin doğmasına yol açan iki talihsiz olay yaşandı.
Biri 21 Ekim 2007 günü Dağlıca’da 8 askerin baskın sonucunda PKK tarafından esir alınıp, günlerce tutulduktan sonra serbest bırakılması, diğeri de 10 mayıs 2008 tarihinde 19 PKK’lının öldürüldüğü, 17 askerimizin şehit olduğu ve 21 askerimizin de yaralandıkları Aktütün-Bayraktepe baskınlarıydı.
Bu iki olay kamuoyunda tepki yarattı. TSK’nın ileri sürüldüğü gibi çok başarılı olmadığı, ihmaller yaşandığı izlenimi yaygınlaştı.
Şimdiye kadar görülmemiş bir eleştiri kampanyası yaşandı. Bu defa dinci basın değil, laik medya’dan da eleştiri okları çıktı.
TSK ilk defa, bu olaylar sonrasında terörle mücadelenin nasıl yapıldığını, ne çok özveri ve sabır gerektiğini, bu mücadeleyi TSK’nın nasıl yürüttüğünü anlatmak gereğini duydu. Eskiden “Ordu’ya selam, yola devam” denirdi. Şimdi hesap soruluyordu.
Genelkurmay Başkanı bizzat, hem Başbakan dahil kabineye “ne yaptıklarını” anlattı, hem de medya ile arka arkaya bilgilendirme toplantıları düzenledi. Haftalık basın brifingleri başladı. TSK ilk defa kendini, ne iş yaptığını ve nasıl yaptığını anlatma ihtiyacı duydu. İletişimin, komutanların törenlerde siyasi içerikli nutuk atmaları veya vatan-millet edebiyatı yapmaları olmadığı, halkı bilgilendirmek olduğu anlaşıldı.
TSK için 2008 işte bu açılardan da unutulmaması gereken bir yıl oldu.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|