Mehmet Ali Birand
 
2008’DE AKP’NİN GERÇEK NİYETİ ANLAŞILACAK
 
 

                                            2008’DE AKP’NİN GERÇEK

                                               NİYETİ ANLAŞILACAK

 

2008 Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinin en kritik yıllarından biri olacak. Nedeni de, 2008 içinde yaşanacak gelişmeler, hem Türkiye’nin hem de Avrupa Birliği’nin bu ilişki konusunda ne kadar ciddi olduklarını ortaya çıkaracak.

 

Şu iki sorunun yanıtı ortaya çıkacak:

 

-          Acaba Ak Parti hükümeti, ileri sürdüğü gibi, gerçekten reformları büyük bir hızla gerçekleştirmeye başlayacak mı, yoksa işi yine ağırdan mı alacak?

-          Acaba Avrupa Birliği, müzakereleri hızlandıracak mı, yoksa tam aksine biraz daha frene mi basacak?

 

Bu iki sorunun yanıtları her şeyi değiştirecek.

 

İşte bu açıdan, 2008’in adeta bir mihenk taşı olacağını inanıyorum.

 

Bugünkü duruma bakarsak, ne demek istediğimi çok daha kolay anlatabilirim.

 

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler 2006’dan itibaren yavaş yavaş hız kesti. Hem Türkiye, hem de AB’nin gerekçeleri birbirinden farklıydı, ancak ortaya çıkan sonuç aynıydı.

 

-          Avrupa Birliği, Fransız ve Hollanda referandumlarının şokunu atlatamayınca bir suçlu aramaya başladı ve kısa sürede buldu: TÜRKİYE. Avrupa halkı Genişlemeye tepki gösteriyordu. Genişleme denildiğinde de, özellikle Fransa’da en büyük korku, Türkiye gibi dev bir ülkenin tam üyeliğiydi.

 

Türkiye, halkın gözünde “Çok kalabalık, çok fakir ve çok Müslüman” bir ülkeydi. Fransız bürokrasisi ve devlet kadrolarının gözünde de, Paris’in AB içinde ağırlığını olumsuz yönde etkileyecek kadar büyük bir ülkeydi.

 

Sonuçta, Türkiye ile müzakerelerin yavaşlatılması kararlaştırıldı.

 

Gerekçesi de hazırdı: Gümrük Birliği çerçevesinde, imza atmasına rağmen, Kıbrıs Rum gemilerine limanlarını açmaması. Ardından da, Sarkozy’nin seçim kampanyası sırasında verdiği sözü tutma isteği eklendi ve bugünkü noktaya gelindi. Müzakereler yavaşlatıldı.

 

-          Türkiye’nin ilişkileri soğutmasının gerekçesi ise, genel seçimlerdi. AKP, MHP ve CHP’nin, AB karşıtı söylemle oy kazanmalarından korktu. Bu baskıdan kurtulabilmek için AB’yi unutturma yolunu seçti. Ne bir tek reform, ne de 301’in değiştirilmesi. Her şeyi askıya aldı. Daha da ilginci, Ankara’da AB lafı edilmemeye başladı.

 

Sonuçta, Türkiye-AB ilişkileri kaplumbağa hızıyla yürür oldu.

 

ARTIK HAREKETLENME

ZAMANI GELDİ…

 

2007 yılını yukarda sözünü ettiğim şekilde geçirdik.

Bugünkü duruma bakarsak, artık yol kavşağında olduğumuz görülüyor. Zira artık kimsenin mazereti kalmadı.

           

Avrupa Birliği -özellikle AB Komisyonunun son derece net tutumu sayesinde- Türkiye’nin Avrupalılığını veya tam üyeliğini günlük tartışmaların dışına taşımaya karar verdi. Sürekli şekilde tam üyeliğin sorgulanması ve Türk kamuoyunun hırpalanması yaklaşımına son verildi. Kıbrıs gemilerine limanların açılması sorunu da 2009’a kadar askıya alındı.

 

Türkiye açısından da, 22 temmuz seçimlerinde AKP’nin kazandığı olağanüstü oy oranı, AB reformlarının çekinilecek bir handikap değil, tam aksine bu partiye kazanç sağladığını ortaya koydu.

 

Yani, her iki taraf da önümüzdeki dönemi değerlendirmek zorunda.

 

İlk adımı atması gereken, hala Türkiye. Bıkkınlık getiren 301’inci madde de, ilk adımı oluşturuyor.

           

Ankara’nın önünde iki senaryo var:

 

-          Biri, yeniden çeşitli gerekçeler üretmek ve “Durun bakalım, önce AB iyi niyetini ispat etsin de, ardından biz adımlarımızı atalım” demek. Yani, yeniden ipe un sermeye başlamak

-          Diğeri “AB ne derse desin, ben reformları tamamlayacağım” diye harekete geçmek.

 

Ali Babacan “Biz gerekeni yapacağız” diyor. Eğer gerçekten gerekeni yaparsa, AKP’nin gizli bir gündemi olmadığı ve AB ile gerçekten tam üyeliğe gitmek istediği sonucunu çıkaracağız. Bu yaklaşım öylesine önemli ki, AKP’nin Türkiye’yi bir din devletine dönüştürmek istediği iddialarını da boşa çıkaracak. Bu partinin konumunu değiştirecek ve ülke içindeki dengeler etkilenecek

           

AB’nin önünde de iki senaryo var.

           

Biri, özellikle Fransa’nın baskısıyla ve kapalı kapılar ardında, hemen her konuda gizli bir direniş göstermek ve müzakereleri engellemek.

           

Diğeri, müzakerelerin önünü açmak.

           

Avrupa Birliği de, gizli engellerle karşımıza çıkmazsa, onların da bu birlikteliği içlerine sindirdikleri sonucuna varacağız.

           

Eğer 2008’de bu değişimleri göremezsek, kötümserliğe kapılacağız ve özellikle Türkiye’deki AB aleyhtarlarının elleri güçlenecek. Ülkenin başka yönlere doğru kaymaya başlamasını engelleyebilmekte güçleşecek.

           

İşte bundan dolayı 2008’i çok önemsiyorum.

 

 

 

ABD İLE YENİ

BİR SÜREÇE GİRİLDİ

 

Türk- Amerikan ilişkileri uzun süredir soğuktu.

 

ABD’nin PKK konusunda  doğru dürüst bir adım atmaması ve özellikle Irak’taki beceriksizliği, bir zamanlar kendilerini “stratejik ortak” diye adlandıran bu iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırmıştı.

 

2003’teki Irak istilası sırasında tezkereyi reddeden ve sırtını dönen Türkiye, Washington’un  gözünden düşmüştü.

 

ABD’de, özellikle Türk kamuoyundaki  prestijini sıfırlamış ve ilişkiler taban yapmıştı.

 

Bu durum, geçtiğimiz aylarda değişmeye başladı. 5 kasım’daki Erdoğan-Bush görüymesi sonrasında çok farklı sesler çıkar oldu, taraflar birbirlerini anladıklarını açıklar oldular.

 

Tabii bunda, Bush yönetimihih Ermeni tasarısının temsilciler meclisinden geçmemesi için gösterdiği olağanüstü çaba büyük rol oynadı. Bu defa tasarının geçmesine muhakkak gözüyle bakılıyordu. Ancak Beyaz Saray, gerçekten mucize yarattı. İmkansızı, imkanlıya dönüştürdü.

 

Ve iki ülke tekrar birbirlerini buldular. Yine “stratejik ortaklığı” keşfettiler.

 

 


EKONOMİ İYİ Mİ,

YOKSA KÖTÜ MÜ?

 

2007 yılının en fazla tartışılan konularından bir diğeri de  ekonominin durumu oldu. Türkiye, tam anlamıyla ikiye bölündü.

 

Muhalefet yapanlar, işsizler ve yetersiz gelir kesitindekilere göre, ekonomi kötüydü. İyi diyenler, tümüyle yalan söyleyen ve kamuoyunu yanıltmaya çabalayan kişilerdi. Türkiye’nin özelleştirme ve yabancıların alımlarıyla  talan edildiğini belirten bu kesimler için durum felaketti.

 

Çoğunluğu iş çevreleri ve bir bölüm ekonomi uzmanı ve yabancı kaynaklar ise, tam tersine ekonomiyi yere göğe koyamadılar. Onlara göre, AKP disiplinli hareket etti. Hem içerde, hem de dışarda kaynak buldu.

 

Tabii şimdi en çok “2008’de neler olacak?” sorusu soruluyor. Kemerler sıkılmazsa, 2008’in çok karanlık geçeceği tahminleri yapılıyor.



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- Hadi bir defa başladık...
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…