Mehmet Ali Birand
 
ERDOĞAN, BEYAZ SARAY’DA AB İSE BEKLEMEDE...
 
 

ERDOĞAN, BEYAZ SARAY’DA

AB İSE BEKLEMEDE...

WASHİNGTON

 

Türkiye, yakın tarihinin en önemli ve en riskli sürecinden geçiyor. Bir yandan, bugün Washington’da Bush görüşmesi var. Siz  bu yazıyı sabah saatlerinde  okuyorsunuz, Başbakan halen uyuyor olacak. Akşamüstü, Türkiye saatiyle 20:15’te Beyaz Saray’a girecek ve “tarihi” diye nitelenen konuşmasını yapacak. Öte yandan, AB Türkiye’nin İlerleme raporunu şarın açıklayacak.  ABD ile ilişkilerimizin nereye gideceğini bu gece anlayacağız. Avrupa Birliğinin Türkiye’ye yaklaşımı ise, eskiye oranla çok farklı. Hem destek, hem de anlayış mesajları  var. Bugün RADİKAL gazetesiyle birlikte piyasaya çıkan   KRİTER  dergisinde, yıllardır Avrupa Parlamentosunda Yeşiller grubuna danışmanlık yapan ve Brüksel’i en iyi  gözlemleyen Ali Yurttagül’ün bir yazısı var. AB’nin Türkiye’ye bakışını anlatıyor. Bu yazıyı özellikle paylaşmak istedim. Yarın da Washington’dan, Bush  görüşmesini paylaşacağız.

 


 

Avrupa kurumlarının Türkiye’ye bakışında şu günlerde son derece önemli bir değişim yaşanıyor. Eski uygulamalarla karşılaştırıldığında bu fark çok net bir biçimde ortaya çıkıyor.

 

İlerleme Raporu’nun içeriği, Avrupa Komisyonu üst düzey yetkililerinin yaptıkları açıklamalar ve özellikle de Avrupa Parlamentosu’nun son Türkiye raporu ve aldığı kararlar bu değişimin en açık işaretleri.

 

İlerleme Raporu ile Avrupa Parlamentosu’nun son kararı, hem kullanılan dil, hem de Türkiye’nin hassas olduğu konularda benimsenen üslüp açısından dikkatleri çekti. Özellikle Parlamento eskiden hoyrat ve pedogojik bir tavır içinde Türkiye ile ilgili görüşlerini açıklardı. Oysa bu defa Komisyon ve Konseyle birlikte nerdeyse uyum içinde saygın bir dil kullanmaya özen gösterildi.

 

İlerleme Raporu, Avrupa Parlamentosu’nda ezici bir çoğunlukla kabul edilen Türkiye kararı ve oturumlarda konuşan parlamenterler ve komisyon yetkilileri; Türkiye açısından son derce duyarlı olan bir kaç noktada inanılmaz dikkat ve anlayış gösterdiler.

 

  1. İlk defa Avrupa, PKK-Terör konusunda oldukça açık bir tavır koydu. Kürt sorununun siyasi bir diyalog ile çözülmesi gerektiğini vurgulaya gelen Avrupa, ilk kez PKK terörünü doğrudan eleştirmekle kalmadı, PKK terörürüne karşı yapılacak mücadelede Türkiye ile uluslararası dayanışmanın gereğine dikkat çekti.

     

Avrupa Parlamentosu bugüne kadar PKK’ya karşı yumuşak bir dil kullanırdı. Ancak artık bu da             değişti ve Ankara’nın çizgisine o kadar yakın bir söylem benimsendi ki, aşırı             sağcı             parlamenter dayanamayıp “siz özgürlük mücadelesi verenleri terorist ilan ediyorsunuz” diye çıkıştı.

 

Kuzey Irak sorununun diyalog ile çözülmesin telkinlerine ve askeri çözümün            benimsenmemesine rağmen başta Avrupa Parlamentosu olmak üzere, AB kurumlarının Türkiye’yi dolaylı olarak desteklediği kimsenin dikkatinden kaçmadı.

 

  1. Avrupanın daima sempati ile arka çıktığı Ermeni soykırımının tanınmasını hedef alan yaklaşım da, bu defa farklı bir  tutumla  karşı karşıya kaldı. Örneğin; AP’de bu konuda getirilen değişiklik önergeleri 400’ün üstünde bir oyla reddedildi ve Parlamento Türkiye’yi sıkıntıya sokmak istemediğini çok açıkça ortaya koydu.

 

  1. Türkiye’yi geçmişte sürekli katı şekilde eleştirmesiyle tanınan Avrupa Parlamentosu’ndaki diğer önemli farklılık, Türkiye’nin tam üyeliğine yaklaşımda da ortaya çıktı. Bugüne kadar “müzakerelerin sonucu açık bir süreç” diyen, yani üyelik yerine “imtiyazlı ortaklıkla”da sonuçlanabileceğini söyleyen kesimler, şimdi son kararın Ankara’da olduğunu vurgulamaya başladılar.

 

AVRUPA NEDEN TUTUM DEĞİŞTİRİYOR?

 

Avrupa’da Türkiye’ye yönelik eleştirilerin yok olduğunu ve herkesin Ankara’nın sırtını sıvazlamak istediğini söylemek istemiyorum. Özellikle düşünce ve inanç özgürlüğü bu kapsamda 301. madde ve genel olarak duraklama sürecine girmiş olan reform süreci büyük eleştiri alıyor. İster İlerleme Raporu’nda ister Avrupa Parlamentosu’nda bu eleştiriler çok net ve açık bir biçimde tekrarlanıyor. Bir başka deyişle bunlar, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde “Aşil’in topuğu” anlamına geliyor.

 

Peki bu yeni üslüp ve AB’de ki bu değişim neden?

 

Bunun başlıca nedeni, Avrupalıların 22 Temmuz seçimlerini okuyuş şekilleri.

 

  1. 22 Temmuz seçimleri öncesinde Türkiye’nin Avrupa Komisyonu, Konseyi ve AP’deki genel görünümü şöyleydi :Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda sanki askeri bir darbe sürecine girilmiş, Türkiye’nin demokratikleşmesinin imkansız olduğu yönündeki eski önyargılar hortlamış ve ülke hem siyasi açıdan hem de kürt sorunu nedeniyle kargaşaya kayıyormuş izlenimi egemendi.

 

      22 Temmuz seçim sonuçları ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi, Avrupa’daki     önyargıları ve Türkiye’yi bakışı temelden sarstı ve giderek değiştirmeye başladı.

 

      AKP’nin büyük oy patlaması yapması ve Cumhurbaşkanı’nın sorun olmadan         seçilmesi herkesi şaşırttı. Türkiye’nin kendi içinde tam aksine demokratik bir          kriz mekanizması oluşturduğu ve bu sayede de politik istirarı yakaladığı izlenimi    hakim oldu.

     

      Zaten iyi giden ekonomik istikrarın şimdi sağlam bir meclis çoğunluğuna dayalı       AKP hükemeti çıkarması sonucunda, Türkiye’deki demokratik süreç ve    kurumların artık yerine oturduğu, siyasi istikrarla birlikte ekonomik istikrarın             da perçinlendiği konuşulmaya başlandı. Özellikle son aylarda uzmanlar ve        politikacılar, Türkiye’yi daha da iyi anlamaya çalışıyorlar. Düne kadar krizden       krize koşan Türkiye’nin nasıl oluyor da son derece oturmuş bir demokratik     sistem yakaladığını merak ediyorlar. 

 

  1. Avrupa’daki bakışları değiştiren unsur sadece seçim süreci değil, belki de daha önemlisi seçim sonuçları oldu. Genel izlenim, AKP’nin ülkedeki ordu ve diğer tutucu güçlere rağmen, yüzbinlerce insanın sokağa döküldüğü bir kriz sürecinde ezici bir çoğunlukla iktidara gelmesinin büyük bir değişimin işaretçisi olduğu yönündeydi. AKP, “tutucu Anadolu iş çevreleri”nin yanısıra, batıya açık “modern iş çevrelerini” de yanına alarak orta sağda, istikrarı yakaladı. Ancak, herkesi en çok etkileyen Güneydoğu’daki kürt oylarının AKP’ye akması oldu. Bu, Türkiye’nin dışarıdan göründüğü gibi politik olarak parçalanmadığını ve kürtlerin tümünün de PKK terörüne katılmadıklarının göstergesiydi.

 

 

Avrupa’dan Türkiye’nin görüntüsü böyle.

 

Türkiye eğer bu görüntüyü benimsiyorsa ve devam etmesini istiyorsa tek yapacağı iş hem Kürt hem Ermeni konularında en fazla yarayı verdirten 301. maddeden kurtulmak ve reformlara bir an önce kaldığı yerden devam etmektir.

 




Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…