BİR KIVILCIM, AB’Yİ
ALEVLENDİRECEK
Brüksel’den bakıldığında, Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanması için, her şey hazır. Yeter ki, birileri fitili ateşlesin. Öyle bir adım atılsın ki, tüm mekanizma tekrar hızlansın.
“Bugün müzakereler yürüyor. Belki Hızlı Tren süratiyle gitmiyor, ancak yolundan çıkmadı ve ana istasyona doğru devam ediyor” diyen Olli Rehn gibi, Brüksel’de konuştuklarımın hemen hemen tamamı “ Hadi şimdi, tam zamanı” dediler.
Bu kıvılcım ne olabilir?
Örneğin Cumhurbaşkanı Gül’ün veya Başbakan Erdoğan’ın bir Brüksel ziyareti… Brüksel ve Ankara’da aynı anda gerçekleştirilecek konferanslar veya Avrupa medyasının dikkatini çekecek bir olay düzenlenmesinden söz ediliyor.
Ancak gerçekten bir ateşleme düşünülüyorsa, bunun tek koşulunun 301’inci maddenin temelden değişmesi olduğu hala tekrarlanıyor. “301 değişmeden, bu ilişkilerin yeniden ayaklanmasını beklememek gerekir. 301’inci madde vazgeçilmez bir koşul. Bu madde değişmeden, hiçbir yere gidemeyiz” diyen Olli Rehn’ in bu sözlerinin altını çizmekte yarar var. Gerçekten de, 301 ilişkilerin anahtarı. Ancak bu anahtarla kilidi açabileceğiz.
Peki, 301 hemen mi ele alınmalı, yoksa AKP içindeki bazı eğilimlere göre, Anayasa’nın değişmesiyle birlikte ele alınmalı?
Benim Brüksel’de aldığım izlenim (zaten Olli Rehn de, 3 yıl bekledik 3 ay daha bekleriz dedi) Komisyon’un tercihi, 301’in hemen ele alınıp değiştirilmesi. Ancak AKP iktidarının, Anayasa referandumu sonrasına bırakılmasında ısrar etmesi durumunda da, fazla sorun çıkartmayacak.
Ancak bu durumda, Kasım başında yayınlanacak olan İlerleme Raporu’nda dayak yemeğe hazırlıklı olmalıyız. Bu raporun her ne kadar tarafsız ve dengeli olacağı söyleniyor olsa dahi, yine eleştiri yüklü olacak.
Ancak ilginçtir, Brüksel’deki egemen hava, Türkiye-AB ilişkilerinden gelinilen noktada, rapordaki olası eleştirilerin büyük bir gürültü çıkartmayacağı yolunda. “Zira artık önümüz açıldı” diyen, AB Komisyonu yetkililerinden biri, durumu şöyle özetledi:
“…Türkiye, 301’den başlayarak reformlarını yeniden başlatmalı… Bizler de, daha önce verdiğimiz sözleri yerine getirmeli ve daha da önemlisi, artık Türkiye’nin tam üyelik konumunu tartışmaktan vazgeçmeliyiz. Zira artık Türkiye aday kabul edildi ve müzakerelere başlandı. İşimize bakmalıyız.”
Benim ilk defa böylesine açıkça duyduğum diğer bir nokta da, Olli Rehn’in söyleşisinde bulacağınız “AB’nin tam üye olmuş bir Türkiye’nin laik sisteminin en ağırlıklı güvencesi konumuna gireceği” yolundaki sözlerdi. Şimdiye kadar Komisyon’dan bu sözler duyulmazdı. Galiba, bizdeki Anayasa tartışmalarından dolayı ön plana çıkarılmış. Göreceksiniz, bu konu ilerde çok daha yaygın şekilde tartışılacaktır.
İşte özetle Brüksel izlenimlerim.
Başta da dediğim gibi, olumlu yönde şaşırdım.
Tabii bundan sonrası yine bizim atacağımız adımlara bağlı. Ancak, AKP’nin tutumu nedense hiç güven vermiyor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|