Mehmet Ali Birand
 
NEDEN DEĞİŞMEKTEN KORKUYORUZ…
 
 


NEDEN

DEĞİŞMEKTEN KORKUYORUZ…

 

Bu ülkenin önünü kapatan ve çözümlenmedikçe de kapatmaya devam edecek temel üç sorun var. İkisi tamamen iç gelişmelerle ilgili, diğeri ise dış ilişkilerin önünü kapatan cinsten.

 

Bu sorunları çözemediğimiz sürece, ilerlememize de imkan yok.

 

Gelin birlikte düşünelim ve kararımızı birlikte verelim.

 

            1) KÜRT SORUNUNU neden ağırlıklı olarak güce dayanarak çözmeye çalışıyoruz.? Bu çıkmazdan kurtulmanın başka bir yolu yok mu ?

 

Toplumumuzun bir kesimi, Kürt kelimesiyle bölünmeyi aynı kefeye koyuyor. Bütün Kürtleri bölücü olarak görüyor. Genelde de, Güneydoğu halkının PKK’ya bakışının neden farklı olduğunu araştırmıyor dahi. Herşeyin yabancı güçler tarafından organize edildiği söylenip, sorumluluk başkalarının üstüne atılıyor. Sertlikle herşeyin halledebileceği sanılıyor. Kürt kökenli vatandaşlarımızın hisleri anlaşılmak dahi istenmiyor.  

 

Oysa, biraz daha dikkatli davranabilsek. Biraz daha anlayışlı olsak. Fanatik milliyetçilere mikrofon uzatmak yerine, Kürt kökenli vatandaşlarımızı hem ekonomik, hem de sosyal yönden kucaklayabilsek…

 

Türkiye’nin önünü kapatmak isteyenlerin en etkili silahı Kürt sorunudur. Ülkemizin ileriye doğru yürüyüşünü durdurmak istemiyorsak, farklı davranmak zorundayız.

 

Bu alanda DTP’nin ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın siyasi liderlerine de önemli görevler düşüyor. Onların da  artık gerçek çıkarlarını daha iyi hesaplamaları gerekiyor.  Ne kadar güç olursa olsun PKK terörü ile bir yere varılamayacağını aksine gerilimi ve bölünmeyi arttıracağını daha iyi görmeleri ve tutumlarını bu anlayış içinde yeniden gözden geçirmeleri kaçınılmazlaşıyor.

 

            2) LAİKLİK ile İSLAM’I  birarada yaşatabileceğimiz yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Şu anda her iki taraf da bağnaz davranıyor. Birbirimizden öylesine kuşkuluyuz ki, en basit uzlaşıya dahi yaklaşamıyoruz. Ülkemizin laik-demokratik sistemini kimseler değiştiremez. Ülke içindeki bir  kesim bu yönde istekli davransa dahi, sivil zinde kuvvetler öylesine güçlü ki, sistemin değişebileceğinden korkmamıza hiç gerek yok.

 

Oysa, birbirimizi korkutuyoruz. Korkular üzerine kurulmuş bir ilişki düzeni yaratıyoruz. Sonra da karşı önlemler alıyoruz. Bağnaz bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Bizden farklı düşünenleri dinlemek dahi istemiyoruz. Hep, dediğimiz dediktir diye hareket ediyoruz. En basit bir özveri veya uzlaşı isteğimiz yok.

 

Türkiye’yi önlemek isteyenlerin elindeki diğer silah da laik-islamcı sürtüşmesidir. Bu konuyu da çözemediğimiz sürece, mesafe alamayacağız.

 

            3) KIBRIS ve ERMENİSTAN ‘a yaklaşımımızı da, dış ilişkilerimizi rayına oturtabilmek için, şu veya bu şekilde çözmemiz, hiç değilse farklı bir şekilde ele almamız gerekiyor.

 

Her iki sorunu da genelde milliyetçi bir bakış açısından ele alıyoruz.

 

Özellikle Ermeni vatandaşlarımıza hiç haketmedikleri derecede kötü muamele ediyoruz. Ermeni diasporası ile bizim kendi Ermeni asıllı vatandaşlarımızı birbirinden ayıramıyoruz. Sorarım sizlere, eğer siz Ermeni asıllı olsanız, bugünkü ortamda Türkiye’de rahat eder miydiniz ?

 

Hayır, rahat edemezdiniz.

 

Hergün bir yerlerde oluşmaya başladığının haberlerini aldığınız milisvari vurucu timlerle ilgili haberler okudukça korkmaz mıydınız ?

 

SONUÇTA, ülkemizin önünü açmak istiyorsak, gözlerimizi karartan faşizme yakın bir milliyetçilikten kurtulmalıyız. En büyük tehlike- Hasan Cemal’in geçenlerde yazdığı gibi- ülkemizde giderek yaygınlaşan otoriter-milliyetçilik yaklaşımıdır.

 

Bir an için düşünün…

 

Kürt sorununu temelinden ve tümüyle çözememiş olsa dahi, yaşanabilir boyutlara geriletmiş olan, Laik sistem ile İslam arasındaki dengeyi kurmuş ve uzlaşılarla belirli bir görüş birliği yaratmış bir Türkiye’yi düşünün.

 

Bu Türkiye’nin önünde kimseler duramaz.

 

Bu Türkiye’ye Avrupa Birliği’nin kapıları kolaylıkla açılır.

 

Bu Türkiye bölgenin en istikrarlı ülkesi konumuna girer.

 

Neden yapamayalım ?

 

Yeter ki, biraz çaba sarfedelim.

 

Yeter ki, bağnazlıklarımızdan kurtulalım. Başkaların duyarlıklarını da dikkate alalım. Sorunları sertlik veya dayatmalarla değil, uzlaşılarla çözmeye alışalım.

 

Yeter ki, hislerimizi değil, mantığımızı kullanarak ve uzun vadeli çıkarlarımızı düşünerek hareket edelim.

 

Sorarım sizlere, bütün bunları yapmak çok mu zor ?

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…