GÜL, MEYDANLARI
GÖRMEZDEN GELEMEZDİ
Dünkü yazımda da değinmiştim.
Abdullah Gül, seçim kampanyası sırasında meydanların baskısı altında kaldığını, bir seçimde yüzde 46 oranında oy almış bir partinin, Cumhurbaşkanlığı adayını değiştirme girişimine tepki göstereceğine değinmiştim.
Gül, resmen “adayım” demedi, ancak adaylığının devam ettiğini açık şekilde belirtti. Gerekçesi de, benim yazımda da değindiğim gibi, meydanların baskısı idi.
Ben, Abdullah Gül’e hak veriyorum.
Cumhurbaşkanlığının sembolik bir kurum olduğunu biliyorum.
Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi dışarda temsil açısından son derece önemli olduğunun da farkındayım.
Türkiye Cumhuriyeti first laydi’sinin türbanlı bir hanımefendi olmasından da -temsil açısından- memnun olmayacağım.
Ancak, ortada bir de siyasi gerçekler var.
Ne kadar beğenmezsek beğenmeyelim, bu saatten sonra “Eşi türbanını çıkartsın, öyle köşke çıksın” denemez. O meydanları gördükten, yüzde 46 oy oranının önemli bir bölümünün, Gül’ün mağduriyeti nedeniyle verildiğini gözledikten sonra, Çankaya’ya başka bir aday aranamaz.
Asker ne der? Genelkurmay tepki gösterir, müdahele eder mi, gibi soru ve gerekçelerde artık geride kalmıştır. Keşke o muhtıra kaleme alınmasaydı, bugün daha kolay bir geçiş yaşanabilirdi.
Çankaya’da türbanlı bir first lady de dünyanın sonu değildir. Önemli olan, oraya çıkan kişinin genel yaklaşımıdır. AB’yi benimsemiş bir Cumhurbaşkanı bu ülkeye zarar değil, yarar getirir.
İçinizden “keşke eşi türbansız olsaydı” diyebilirsiniz. Ancak bu defaki türbanlı, belki de yarın ki türbansız olacak. Bu durum da, Türkiye’nin laikliğine darbe vurmayacak, bu ülkeyi islamlaştırmayacaktır.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|