PKK İLE KÜRT
SORUNUNU AYIRAMADIKÇA...
Artık seçim tahmini yapmak veya Cumhurbaşkanlığı konusunda hergün değişen senaryolar üstünde fikir yürütmek yerine, seçim sonrasını düşünmeye başlamamız gerekiyor. Zira, birbirinden önemli sorunları, seçim sonrasına erteledik. Ertelenenlerin başında da, öncelik sırasına göre, (Cumhurbaşkanlığını saymıyorum. Onu, genel seçim paketi içinde görüyorum) PKK-KÜRT SORUNU ve hemen arkasından da AB PROJESİ geliyor.
PKK-Kürt Sorunu, can aldığı, kan döktüğü için bence hepsinden öncelikli. Ayrıca, önümüzdeki seçimlerden DTP çıkacak ve TBMM’de yerlerini alacaklar. Bu, son derece önemli bir gelişme olacak. Öylesine önemli ki, DTP’li TBMM, Kürt sorununda büyük adımlar atabilabileceği gibi, duyarlı davranılmaz ve hoyratça bir tutum takınılırsa, gerilim daha da yaygınlaşabilir.
22 Temmuz seçimleri sonrasında ülkemiz, işte bu açıdan, yeniden tarihi bir dönemece girecek. İyi kullanabilirsek, hepimiz kazanacağız. Popülist heyecanların kurbanı olursak, hepimiz kaybedeğiz.
Bu süreçte en önemli unsur, PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırıp ayırmamaktan geçecek. Başka bir deyişle, DTP’yi nereye konumlandıracağımıza bağlı.
DTP’yi, PKK’nın bir uzantısı olarak mı göreceğiz? Yoksa DTP’yi Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunacak, bu sorunla ilgili olarak bölgenin şikayetlerini TBMM’ne getirecek ve tartıştıracak siyasi bir araç olarak mı algılayacağız?
Gayet tabii, her konuda olduğu gibi bu noktada da, sorumluluk her iki tarafa da düşüyor. Aynı soruları DTP’nin de kendi kendine sorması gerekiyor.
DTP, meclis çalışmaları sırasında, PKK’nın siyasal uzantısı ve temsilcisi gibi mi davranacak? Yoksa, Kürt sorununu genelde çözebilecek, ülkenin bölünmesi için değil, bölünmemesi için mi çalışacak?
Bu denge hesapları içinde, diğer en önemli unsur PKK olacak. PKK’nın tutumu, DTP’yi etkileyecek; DTP’nin yaklaşımı, başta MHP olmak üzere, TBMM’deki diğer partilerin tutumunu şekillendirecek.
Anlayacağınız, bu sürece ince bir denge üzerine kurulmuş son derece ince bir süreçten geçeceğiz.
Olaya bakışımızda, bizim de değişikliklere gitmemiz gerekecek. DTP’nin PKK temsilcisi gibi davranmasını istemiyorsak, bizler de DTP’yi PKK’nın kucağına itmemeye, PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırmaya çalışmamız daha yararlı olacaktır. Bu yaklaşımı gösteremezsek, bir süre sonra PKK’yı kendi ellerimizle Kürt sorununun tek muhatabı konumuna getiririz. Zaten şimdiden durum bu yönde gelişirken, aşa su katmış oluruz. Hepimizin çıkarı, DTP’nin Kürt sorununda tek muhatap konumuna girmesi, PKK’nın ise, terör örgütü olarak kalmasıdır. PKK’da bu tehlikeyi gördüğünden dolayı, DTP’nin meclise girmesine dahi pek olumlu bakmıyor. Anahtarı hep elinde tutmak istiyor.
Sonuçta, önümüzdeki dönemde üç aktör karşı karşıya gelecek: Biri terör gücünü gösteren PKK, diğeri yeterli siyasi olgunluğa ve seçmen bağımlılığına kavuşamamış cılız bir DTP ve ne yapacağına karar verememiş her kurumu farklı düşünen bir Türkiye.
Türkiye, bu üç aktör arasında en güçlü olanı. Ancak, bu muazzam yaptırım gücüne karşılık, politikasızlığından dolayı zayıf noktaları olan bir dev. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en hayati sorunu olarak gördüğüm bu konuda bir görüş birliği ve global bir politika, koordinasyon içinde yürütülecek bir mekanizma oluşturmak şarttır. Aksi halde, bu mücadele kaybedilir. Kendimizi aldatmayalım...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|