KAPILARI KAPATMAYIN,
KAZANMAZ KAYBEDERSİNİZ
Genelkurmay Başkanlığı’nın basın ile ilişkileri düzenleyen bölümü tarafından hazırlanan bir “inceleme- değerlendirme” raporu, geçen hafta çok tartışıldı. Çok tepki aldı. Şimdi gelin daha soğukkanlı biçimde konuyu yeniden bir gözden geçirelim.
İnceleme notunun aslını okuduğunuz zaman, gazetecilerin “TSK karşıtı” veya “TSK taraftarı” diye bir ayırım yapmadığını görüyorsunuz. Bu ayırımı medya yapmış. Yakıştırdığı için. Hatta isimler eklemiş ve kamplara ayırmış. Raporun yaptığı ayırım ise, bence daha talihsiz. “TSK’nın siyasete karışmasına ve dış müdahalelerde (harekat anlamında) bulunmasına karşı çıkanlar” ve “aynı görüşte olanlar” diye bir ayırım yapılmış. Sanki, taraftar olanlar darbe istiyormuş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a girmesi için çabalıyorlarmış gibi bir izlenim doğuyor. Oysa bugün birkaç marjinalin dışında, Türkiye’de aklı başında kim darbe isteyebilir ki? Komutanlarla konuşun, onların da darbe döneminin gerilerde kaldığını size anlatacaklardır.
Peki, TSK’nın, riskli dış operasyonlara girmesini, bataklığa saplanma anlamına gelecek harekatlara kalkışmasını kim arzular? Komutanların en büyük korkusu bu değil midir?
O zaman nedir bu ayırım?
Talihsiz bir değerlendirme değil mi?
Benim anlayamadığım diğer bir yaklaşım da, Genelkurmay’ın bu tip yaklaşımlara neden gerek gördüğüdür.
Her kurum, medyayı inceler. Kendine sempatiyle bakan gazetecilerin listesini yapar. Olumsuz yaklaşımdakilerin de listesini yapar.
Peki sonra nasıl hareket ederler?
1) Resmi kurumlar ile sivil ve özel sektör kurumları arasındaki yaklaşım farkı ne yazık ki, çok büyük.
Sadece askerde değil, birçok resmi kurumda da aynı yaklaşım geçerlidir. Hemen cezalandırmaya gidilir. Ya Başbakan veya bakanlarla temasları kısılır. Hatta binalara girmeleri bile yasaklanır.
Özel sektör ve sivil kurumların yaklaşımı daha farklıdır. Cezalandırmaya gitmezler. Aksine ikna etmeye çalışırlar. Dışlamazlar, yanlarına çekerler. Zira cezalandırarak kendinizden uzaklaştırdığınız kişileri, tümüyle kaybedeceğinizi bilirler. Yanınızda tuttuğunuz, dışlamadıklarınızı, ikna edemeseniz dahi, daha objektif olmalarını sağlayabileceğinizi bilirler.
2) TSK ile ABD ve AB silahlı kuvvetleri arasındaki fark.
Olayı bir de yurt dışındaki uygulamalarla karşılaştıralım. Özellikle de, ABD ve Avrupa ülkelerini ele alalım. Yıllarca NATO merkezi olan Brüksel’de gazetecilik yaptığımdan dolayı çok iyi biliyorum.
Ne kadar sert veya ters yazı yazarsanız yazın, hiçbir zaman dışlanmazsınız. Akreditasyonunuz iptal edilmez. Sizden umut kesseler dahi, brifinglerine davet ederler ve ikna etmeye çalışırlar. Dışlamazlar. Buna karşılık eğer bir atlatma haber vereceklerse, onu da kendilerine sempati ile yaklaşan gazeteciye sızdırırlar. Yani, cezalandırma değil, ödüllendirme yoluyla hareket ederler.
Artık gerçekçi olmalıyız.
Bugün, sağlıklı düşünen kimse “askerin siyasete girmesini” istemez.
Bugün kimse Silahlı Kuvvetler’e karşı çıkmaz. TSK’ya düşmanlık edemez. Birkaç marjinal kişinin görüşleri de kurala dönüştürülemez. Sorarım sizlere, ülkeyi kime savunduracağız? Alman veya İran ordusunu mu çağıracağız?
Kötü niyetli ve art düşünceli kişilerin dışında TSK hepimizin kurumudur. Türk Silahlı Kuvvetleri hepimizin göz bebeğidir. Bu tip yaklaşımlarla gereksiz bölünmelere gitmenin hiçbir anlamı yoktur.
Genelkurmay’ın bu incelemesini hazırlayanlar, gelişmelere bu gözle baksalar, emin olun çok şey farklılaşacaktır. Genelkurmay kapılarını açtıkça kazanacak, kapattıkça, o insanları tümüyle kaybedecektir.
Bir defalık dahi olsa deneseler, haklı olduğumu göreceklerdir.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|