TÜRKİYE’NİN KARAR YILI
2010-13 OLACAK…
KRİTER Dergisi’nin bu ayki sayısı dün RADİKAL ile birlikte dağıtıldı. Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeleri işleyen tek dergi niteliğindeki KRİTER’i hazırlayan ekibin içinde olduğumdan dolayı, ona ayrı bir gözle bakıyorum ve içinde ilginç bulduğun bölümleri sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Bu defaki sayıda benim en çok dikkatimi çeken üç unsur vardı.
ALİ BABACAN ile yaptığım konuşmada, üstünde pek durmadığı, ancak bana çok ilginç gelen bir açıklaması oldu. Onun aynı kelimelerini tekrarlamadan, Bakan’ın söylediğini şöyle tercüme edebilirim:
“Türkiye hem kendi hazırlıkları, hem de Avrupa Birliği’nin kendine özgü nedenlerden kaynaklanan sorunlardan dolayı, 2010-2013 yıllarına kadar hazırlıklarını sürdürür ve müzakerelere devam eder. Ancak, 2010-2013 dönemine gelindiğinde, eğer hala siyasi engeller sürüyor, kriterlerde bulunmayan koşullar konuyor ve müzakerelerde ilerleme görülmüyorsa, işte o zaman Türkiye de oturup nasıl hareket etmesi, ne yapması gerektiğini yeniden düşünür”.
Babacan açıkça, Türkiye’nin 15-20 yıl süresince AB’nin Türkiye hakkında karar vermesinin beklenmeyeceğini anlattı bana. Bugünden 3-5 yıl sonrasında ne olabileceğini, nasıl bir karar verileceğini bilemeyiz. Ancak, işin şurası çok açık ki, Türkiye bu işi çok uzatmak niyetinde değil.
“TÜRKİYE’NİN YERİ
3’ÜNCÜ DAİREDE”
Alman Başbakanı Merkel geçenlerde Brüksel’de çalışan bir gurup Türk gazetecisiyle görüştü. Ancak ne yazık ki, bu görüşme kamuoyumuza gerektiği gibi yansımadı. Oysa Alman Başbakanı, Türkiye için düşündükleri “İmtiyazlı Ortaklık” statüsünün içini doldurmaya başladıklarını anlatmış. AB’nin ilerde üç daireli bir sisteme kayacağını, ilk dairede en güçlü ekonomilerin yer alacağını, ikinci dairede euro’ya girmek istemeyenlerin bulunacaklarını, Türkiye ve ilerde Ukrayna gibi ülkelerin de, İmtiyazlı Ortaklık adı altında, üçüncü dairede oturacaklarını söylemiş. Ancak İmtiyazlı Ortaklığın en önemli yanı, bu dairedeki ülkelerin karar mekanizmalarına katılamamaları ve Avrupa Parlamentosu’na girememelerini gerektiriyor. Ankara’nın böyle bir statüyü kabul etmeyeceğini, daha şimdiden söyleyebiliriz.
“TÜRKİYE KIBRIS
KONUSUNDA HAKLIDIR”
Almanya’nın eski Dışişleri Bakanı J. Fischer de, Kıbrıs konusunda önemli bir açıklama yaptı. 2004 Brüksel Doruğunda, Erdoğan ile yapılan pazarlıkta bulunan Fischer, sözlerini hiç çiğnemeyen ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasını en heyecanla destekleyen Alman siyasilerden biridir. Benimle konuşurken çok netti; “Doruk sırasındaki pazarlıkta Erdoğan’a söz verdik” dedi ve aynı heyecanla devam etti:
“Türk Başbakanı, Kıbrıs Türkleri’ne yönelik ambargonun kaldırılıp kaldırılmayacağını sordu ve bizlerde EVET dedik. Erdoğan’ın şimdi bizlerden sözümüzü tutmamızı istemesi son derece normaldir”.
Ancak Fischer, Türkiye’nin ne olursa olsun önüne çıkan engellere takılmaması gerektiğini de söylüyor. “Bırakın bunları. Büyük resmi görün ve yolunuzda devam edin. Avrupa’daki tereddütler sizleri korkutmamalı” diyor. Doğrusu ben de aynı fikirdeyim. Baksanıza her şey nasıl değişiveriyor. Bir hükümet (Sosyal Demokratlar) Türkiye’yi Avrupa’ya taşıyor, yerine gelen Hıristiyan Demokratlar engelliyor. Takılmamak ve hedefe doğru gitmek şart. Alınganlığa hiç gerek yok. AB’ye tam üye olacağız diye, bütün ödünleri vermek, hatta KKTC’den vazgeçmek tabii ki söz konusu değil. Ancak bugünden 15 yıl sonrasına bakıp “Bu adamlar bizi nasıl olsa almayacaklar. İyisi mi, biz de vaktimizi harcamayalım” demenin hiçbir anlamını bulamıyorum.
Unutmayalım, uluslararası ilişkilerde alınganlığın yeri yoktur.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|